TiananMenian “kurbanım kadar acı çekiyordum.”

Bayan Arıza tarafından 1 - Mart - 2011 tarihinde yazıldı.

“kurbanım kadar acı çekiyordum.”
lautremont

rüya

Herşey bir gazete yazısının altına sert bir yorum yazıp bırakmamla
birlikte başladı. Hıyar gibi adımı soyadımı yazmıştım, üstelik e-mail
adresim de altında yer alıyordu. Ardından telefonla arandım, bilmem ne
cumhuriyet başsavsıcı bilmem kim diye kendini tanıttı hazret.
“Yotube’u sen mi kapattın açık açık söyle çabuk…” dedim, “dinle
aslanım başını istemediğin kadar ağrıtabilirim, istersen sus da beni
dinle” dedi. “Yav müşterim var beni sonra ara ne…” dediysem de
dinletemedim, en sonunda epeyce hatırlı bir müşterim olan kamyoncu
Cemal ağabey arzı endam edince dükkandan içeri dayanamadım artık “beni
sonra arayın…” diyerek kapadım telefonu suratına. Cemal abi, geldi
mi avanesiyle birlikte gelir ve neredeyse bir günde yaptığım cironun
dörtte biri kadar işlem hacmiyle kendisi doğal yollardan sponsorumdur.
Savcının derdi beni gerdi ama sonrasında, salak kafa en azından ne
için aradığını öğreneydin, savunma babından hazırlık yapardın ne diye
telefonunu beklemeye koyuldum. Ama sevgili savcım görevini Gebze
savcılığına devretmiş meğer ve sevgili Gebze’nin işgüzar savcısı da
yememiş, içmemiş, üşenmemiş beni ziyarete gelmiş o dakka. Ben önce
çakamadım mevzuyu, belediyeydi, maliyeydi, su, elektrik idaresiydi ne
derken feleğim şaşmış bir vaziyette icra mıdır nedir diye kıllanırken,
“Kapa dükkanı gidiyoruz…” dedi bu sadece, lan oğlum nereye, “yarına
mal alacaz daha onun parasının yarısını bile yapmamışım, iki dakika
durun ya da ben en iyisi yarın malı teslim alayım ardından size
uğrarım” ne diyorum ya yanında duran iki polis bana şöyle ters ters
bakınca, “madem öyle gidelim beyav” diye işi şaklabanlığa vuruyorum.
Yolda “Niye kapadın lan sayın savcımın yüzüne telefonu?” diye sormaz
mı, “Kamyoncu Cemal abi…” diye daha lafa başlar başlamaz, “Not alın
kamyoncu Cemal!” dedi bizim savcı bu sefer. Polislerden biri hemen
mavi gömleğinin cebinden bir not defteri çıkardı, gömleğin yan
kolundaki küçük cepten de afili bir şekilde kalemini çekti ve
“Kamyoncu Cemal” yazdı kağıda. Hemen sustum tabi, adam şimdi tam da
teşkilatı kurmuş mallarını teslim edip üç beş arkadaşıyla kafayı
güzelleştirip yatacak, bunlar gelecek yanına “kalk gidiyoruz” Doğal
olarak soracak, “niye?” “Büfeci senin eşgalini verdi, merkez de
anlatırsın derdini” diye apar topar kaldıracaklar sofradan. Yolda bana
edip edebileceği küfürleri düşünmek bile istemiyorum diye
dertlenirken, “aslında Cemal mi Kemal mi emin değilim şimdi” diye
kıvırmaya başladım. “Sen değiştirme ilk söylediği doğrudur,
nasılsa…” diye devam etti sevgili savcım. İşi biliyordu ama artık
konuşmamaya karar verdim ve ne sorduysa kem küm cevaplar vermeye
başladım en çok da “bilmiyorum” dedim. Ama içeri girince işin rengi
değişmeye başladı. Tam kamyoncu Cemal abiyi de içeriye alıp, aklının
yarısı içemediği rakıda kalmış kafasıyla ” ittirmeyin ulan” dediği
için de az biraz da hırpaladıktan sonra yanıma getirdiklerinde
kelepçeli elleriyle yanında ki polislerin arasından sıyrılıp, üzerime
hamle yapıp boğazıma sarıldığı ve sıkı bir kafa gömme hareketiyle bana
geçireceği anda, uyandım…

Sonra bir internet rüya tabircisine e-mail le yaklaşık olarak bunları
yazarak gönderdim sabah, “Kıçını ört, gerisine karışma…” diye
cevapladı lavuk…