Nick Cave, Lawless’ın senaryo yazarı, filmin nasıl kitabın şiddet ve lirizmini beyazperdeye taşıdığını, Şehir gangsteri ve sokak western’ini birleştirdiğini açıklıyor.

Nick Cave acımasız şiddet sahneleriyle dolu ‘’Lawless’’ın çok daha vahşet dolu olabileceğini söylüyor. Gülerek “ Bendeki orjinal taslaktaki açılış sahnesi; bir domuzun boğazının kesilmesi ile başlıyor” diyor. “Bu bana kanlı ve şok edici geldi, neler olacağını işaret ediyordu ama sonunda anladılar ki bir domuzun boğazını onu delirtmeden kesemezsin. Bu, film yapmanın size öğreteceği türden şeyler” diyor.

Biz evin aydınlık ve ferah mutfağında çay yudumlayarak, Brighton’daki büyük Regency 54 de oturuyoruz. Cave’ın ikiz oğulları ve eski model eşi Susie Bick ile yaşıyor. Çocuklarının adları Arthur ve Earl. Evde bir takım kitaplar var. Mono kayıt çalar var. Bir piyano var. Duvarda garip görünümlü kedi portreleri asılı. Cave, terzinin diktiği çizgili pantolonunu, tertemiz parlak ayakkabılarını giymiş. Büyük bir yaka takmış. Açık boyunlu gömleği ile yağsız ve sağlıklı görünüyor. Her zamankinden daha müthiş geçen bir yıl.Uzun zamandır üzerinde çalıştığı Lawless senaryosu ve uzun süreli topluluğu Bad Seeds için şarkıları yazmış.

“Bu şarkılar üzerinde geçirdiğim sekiz ay benim için cehennemdi” diyor ve başını sallıyor. Senaryo bundan ibaret değil. Siz bir sahne yazmaya başlarsınız, o sahne iyidir veya değildir. İyi olmalıdr muhakkak.Ben kendimi bunları yaparken tamamen doğal hissediyorum.Gerçeği söylemek gerekirse,bu kadar emekten sonra şarkı yazma işimde büyük bir rahatlama içindeyim.Başka bir deyişle bazı şeyleri Dünya’ya koyduğumu hissediyorum.

Lawless,yönetmen John Hillcoat’ın uzun süreli Austral’ya doğumlu yakın arkadaşı Curmac Mc Cartly’nin son adaptasyonu için yazdığı ikinci yazısıdır.2005. Cave ve Hillcoat işbirliğindeki,batı eleştirmenlerece beğenilen ilk uzun metrajlı Ghosts…Civil Dead.Cave 1988 yılında şarkının bazı eahatsız edici derin bağlantılı önerileri üzerüne şiddetli ve piskopat düşünceli hapishane draması rolü oynamıştı.

Onun oyunculuğu Hollywood’u tam olarak sallamadıysa da Cave artık bir senarist olarak talepler almaya başlamıştı.Ofisimde beni bekleyen işler ve mağzeme yığını var diyor.Ben şu anda roman ve tüm opsiyonlu komut dosyaları için fikirleri okuyorum.Ben şu anda garip bir pozisyondayım gerçekten.Karar vermem gereken burda kalıp John ile mi calışmalıyım, ki bundan zevk alıyorum. Kiralık bir senarist olarak sıçramamı yapmalıyım.? Nereye gitmem gerektiğinden emin değildim.Uzak dünyaya bir adım gibi görünüyordu.Bir sabah uyandım ve kendi kendime sordum. ‘’ Ben ne bok yiyorum?’’

Cave Lawless’ı wangster olarak tanımlıyor; ehir gangsterinin kinayelerini ve sokak western’ini dikkate değer bir stille birleştiren bir film için talihsiz bir etiket. Arhur Penn’in Bonnie and Clyde’ı ve Sam Peckinpah’ın The Wild Bunch’ını yüceltmek adına üç Bondurant kardeşin ıssz yerlerin içki yasağı dönemi Virginia’sında karşılarına çıkanlara ve kanuna karşı savaşan içki kaçakçılarının- lideri olarak başrole Tom Hardy’yi taşıyor.  Gary Oldman, suç imparatorluğu amansızca Bondurantların yerel efsaneler olarak saygı duyulduğu Franklin County’e yayılan şehir gangsteri olarak parlıyor,ancak  kötü niyetli polis müdürü Guy Pearce’in oynadığı Charlie Rakes’in gelişi filmin hikaye ağı boyunca yükselen yıpratma savaşını tutuşturuyor.

Lawless sık sık lirik ve ultra şiddeti birleştirir.Bir çift aşıkları kanlı set parçalarında kaynaştırır.Paradoksal olarak filmde abartalı bir şekilde erkek dolu olmasına karşıt seksi Jessica Chastain oynuyor.Bertha ve Wasikowska sade masum ama yaramaz perfomansları ile dikkat çekiyorlar.İntikam bu hikayedeki yürütücü güç.Kardeşler sık sık acımasız ve affetmez görünüyotlar.Nick Cave’in karamsar düşüncelere daldıran şarkısı; The MercySeat, der, ya da Your Funeral ….My Trial.

Bahsettiğimde Cave kendini savunur şekilde: “Şiddet kitapta vardı, hem de bazı yerlerde bayağı vahşi şekilde.” (Film sonradan Lawless olarak basılmış, Shia LaBoeouf tarafından oyanan, Jack’in torunlarından Matt Bondurant’ın tarihi romanı The Wettest County in the World’e dayalı.) “Aslında, birçok vahşi sahne filme girmedi. Kitapta yazının güzel lirizmiyle rahatlıyorsunuz, sonra birden bir ölümün grafik betimlenişiyle suratınıza bir tokat yiyiyorsunuz. Ona mümkün olabildiğince sadık kalmaya çalıştım.”

Film, kitapta olduğu gibi, etrafındaki şiddet arttıkça etrafındaki garipliklere karşın bir şekilde savaşıp hayatta kalan, ortanca kardeş, bu durumda yenilmez gözüken kanun kaçkını Forrest Bondurant’ın mitolojisiyle oynuyor. Cave: “Gerçek bir mit olduğu kadar gerçek bir hikaye değil.” diyor. “Forrest biraz Ned Kelly gibi; hep ayakta kalıyor.”

Hardy Forrest’ı sessiz bir aile reisi gibi oynuyor; hıhlamalar, iç çekişler ve çok az konuşarak, katı intikam kapasitesi hariç her açıdan pasif biri. Cave, “Tom gerçekten karakteri senaryoda olduğundan çok farklı bir şekilde çevirdi. Öncelikle John’un kafasını karıştırdı, ama sonuçta gerçekten ilginç bir şey yarattı. Kendine özgü düşünme tarzından çok etkilendim. Bir yerde, bana ‘Yaşlı bir lezbiyen gibi oynamak istiyorum’ dedi. Beni çok şaşırttı. Rolde temel olarak anaçlık görüyordu; bu yüzden Maggie [Jessica Chastain] geldiğinde, ailede bir gerginlik oluyor. Bu benim için bir aktörün bir rolü yorumlamakta ne kadar ileri gidebileceğine yönelik bir ders oldu.”

Pearce -başka bir Avustralyalı-, özel ajan Rakes portresiyle bahsi arttırıyor; önceden tahmin edilebileceği gibi kendilerini sadist şiddet anlarında gösteren artıştaki psikoseksüel sorunları olan bir şehir polisi. Romanda Rakes zenci aleyhtarı, cahil bir polis. Peki tüm bu diğer özellikler nereden çıktı? Cave gülümseyerek: “Öncelikle, Guy Pearce rolü eğer daha akılda kalıcı yaparsam oynayacağını söyledi. Bu yüzden serbestçe kendime dayandırdım.”

Birçok kez Cave senaryo yazarlığından ne kadar çok şey öğrendiğinden bahsediyor. Bu da ortaya şu bariz soruyu çıkarıyor: film yapmak müzik yapmaktan ne kadar farklı? “Bu başka bir dünya. Lawless’la film yapımının uçurumunda çalışmanın ne demek olduğunu gördüm: akli ve fiziksel olarak zorlayıcı ve diğerlerinin nasıl aştıklarını merak ediyorsun. Öncelikle, işin içinde çok fazla insan var.Albüm yaparken o endişe hissi yok. Arkadaşlarınla stüdyoya girip beraber müzik yapmanın güzel bir yanı var. Özünde güzel bir şey –eğer işe yararsa. Bu zamana kadar görebildiğim kadarıyla, filmde asla sen ve senin yarattığından ibaret bir an yok.”

The Proposition ve The Road’u takiben, Cave Lawless’ın da soundtrackini beraber çalıştığı Warren Ellis’le -Bad Seeds’in kemancısı- birlikte besteledi. Link Wray’in Fire and Brimstone’u ve Velvet Underground’un White Light, White Heat’ini uyarlamak için Bootleggers isimli çekirdek bir arkadaş grubunu kullanarak, içlerinde Emmylou Harris ve Mark Lanegan’ın da olduğu, birkaç konuk vokalist davet ettiler. Jenerikte, kapanış içki kaçakçılığı yapan at vetenire Ralp Stanley hakkında geleneksel bir country şarkısı olarak dramatik bir şekilde yeniden yorumlanıyor. İşe yarıyor, ama Stanley’i ikna etmek gerekti.

Cave başını sanki görüşmeyi hala anlamamış gibi sallıyarak: “Oluş şekli gerçekten olağanüstüydü.” diyor. “Öncelikle, biz ona söyleyebileceğini düşündüğmüz bir versiyonu kaydedip yolladık, ama o ‘bu ne böyle? Bu bokun üzerine şarkı söylemem!’ dedi. Tam olarak söylediği kelimeler bunlar değildi, tamam, ama üzerimizde bıraktığı genel izlenim buydu. Ama biz hiç bozulmamış, eski bir şey yapmak istemiyorduk. Herkes durmadan “Los Angeles’a gidene kadar bekle, o zaman şarkıyı düzgün çalabilecek gerçek müzisyenler bulabiliriz’ diyordu, bizse ‘Siktirin gidin. Biz çalmak istediğimiz şekilde çalacağız.’ havasındaydık.”

Herşey Stanley ve onun gitaristiyle Skype’ta takılmalarıyla daha gerçeküstü hale geldi. “Ralph ciddi bir adam, gitaristi daha da ciddi. Ondan Link Wray’in  Fire and Brimstone’unu coverlamasını istedik ve 3/4 lükte swing’le çaldı, çünkü onun bildiği buydu. Biz de Warren’la 4/4 lük istediğimizi açıklamaya çalışıyorduk. Ralph bir şey demiyor ve gitaristi de sadece bizi asmak ister gibi bakıyordu. ‘Ralp Stanley’e nasıl şarkı söyleyeceğini öğretmeye çalışan bu manyaklar kim?’ der gibi bize bakıyorlardı.”

Sonunda, Stanley’e şarkıları kendi tarzında çalmasını sağlayabilen ünlü müzik küratörü ve yapımcı Hal Willner’ı işe aldılar. Sonuç, özellikle White Light, White Heat’te mükemmeldi. “Hal yolun sonunda bir stüdyoda çalışan Lou Reed’le (şarkının yazarı) temasa geçti. Şarkıyı ona çaldık ve şarkıya bayıldı. Mükemmel bir andı.”

Nick Cave’e son olarak senaryo yazmanın şarkı yazmayı kolaylaştırıp kolaylaştırmadığını sordum. “Malesef hayır. Şarkı yazmak çok daha soyut bir şey. Hep nereden olduğunu anlamadığım bir yerden geliyor ve ben onunla hep boğuşuyorum. Çoğu zaman, sanki tanrının ellerindeymiş gibi hissettiriyor, sanki hiçbir zaman üzerinde çalıştığım şeyin iyi olup olmadığını bilmiyorsun. Ama, biliyorsun, şarkı yazmak benim işim. Müzik hep birinci sırada.” Gülerek, “Senaryo yazmak bir bakıma albümler arasında yapılan bir iş gibi.”

Film Ekim sonunda vizyonda olacak.

Kaynak: Radyo Eksen