Film: The Perks of Being a Wallflower

Bayan Arıza tarafından 3 - Aralık - 2021 tarihinde yazıldı.

2012 yapımı bu filmi izlemek için biraz geç kalmışım doğrusu. “13 Reasons Why” tadında olan ergenlik dönemini anlatan bu güzel drama aslında romandan uyarlama. 13 Reasons Why bu filmden 5 yıl sonra çekildiğinden belki de o, filmden etkilenmiş olabilir.

Gerçi o da Jay Asher’in romanından uyarlanmıştı. Ancak Jay Asher’ın romanı hangi yılda yazıldı onu da bilemiyorum. Bana göre bir esinlenme var gibi.

Neyse efenim, bu harika drama ise Stephen Chbosky’nin romanından sinemaya uyarlanmış, üstelik filmi de kendi çekmiş. Kitabı okumadım, o yüzden kitaptan uyarlanan filmlere dair bir yorum yapamıyorum. Ancak filmi beğendim. Kitabı da okumayı isterim.

Filmde esas çocuğu Logan Lerman canlandırıyor (biraz Dylan Minnette gibi değil mi sizce? Ya da Dylan Minnette, Logan Lerman’a benziyor). Sanırım daha önce hiçbir filmini izlememiş olabilirim. Harry Potter’ın Hermione’si Emma Watson esas kız, bir de oyunculuğunu çok beğendiğim diğer bir oyuncu Ezra Miller var. Emma Watson’ın aksanı yer yer British olsa da Amerikan kuzeyli aksanını pek güzel kotarmış. The Vampire Diaries’den tanıdığımız Bulgar oyuncu Nina Dobrev de Charlie’nin ablasını canlandırıyor. Ayrıca benim için gelmiş geçmiş en hoş adamlardan biri olan, resmen ışığı olan adam Paul Rudd ise Charlie’nin çok saygı duyduğu edebiyat öğretmenini canlandırıyor. Kate Walsh, Charlie’nin annesi; Dylan Mcdermott ise babası rolünde. Charlie’nin hayatında önemli bir rolü olan Helen teyzesini Melanie Lynskey oynuyor, bununla ilgili spoiler vermiyorum. Teyze ile ilgili sırrı filmin sonunda göreceksiniz. Joan Cusack ise filmin sonuna doğru Doktor Burton rolünde karşımıza çıkıyor. Hatta Ozark’ın Ruth Langmore’u Julie Garner bile minik bir rolde oynuyor. Oyuncular güzel seçilmiş.

Filmin müzikleri de çok güzel. The Smiths var, David Bowie var, Sonic Youth var, New Order var. Beni benden aldı zaten müzikler ve atmosfer.

Filmimiz, kuzey eyaletlerinden Pennsylvania’nin Pittsburgh şehrinde çekilmiş. Zaten romanın yazarı da oralı. Ayrıca İstanbul Film Festivali’nde de gösterildiğini paylaşmak isterim.

Ben şahsen çok beğendim. Çıtır çerez bir film gibi geliyor ama çocuklar derin, edebi bir şekilde anlatılıyor film. Başroldeki Charlie Lise 1’de, depresif, karanlık, sessiz ve kitap kurdu bir çocuk. Yakın arkadaşı intihar ediyor, iyice sessizleşiyor, asosyal bir çocuk. Aslında fark edilmeyen bir tip. Okulda Lise son sınıflarla arkadaş oluyor. Özellikle de Sam ve üvey kardeşi Patrick ile. Bu iki kardeş Charlie’nin hayatında çok şeyi değiştiriyor aslında. Yakın arkadaşları oluyor ve Charlie onların çevresine dahil oluyor. Charlie Sam’i seviyor ancak Sam başka biriyle beraber. Mary Elizabeth (ki Good Girls’deki Mae Whitman) ise Charlie’ye yanık. Ancak dizi aşk üzerine gitmiyor tabii, derin diyologlar, müzik, güzel görüntüler içeriyor. Zaten film, Charlie’nin yazdığı mektuplarla başlıyor.

Çok fazla anlatıp filmi izlemenize engel olacak bir spoiler vermek istemiyorum. Beni duygusal olarak etkiledi.  Filmin o saf anlatımı, Charlie’nin duygusallığı ve naifliği, görselliği, müzikleri, oyunculukları beğendim. Özellikle de Ezra Miller’ın oyunculuğunu. İzlemekte fayda var.