Radiohead (25 Haziran 2000 – Selanik)

Bayan Arıza tarafından 7 - Şubat - 2011 tarihinde yazıldı.

Radiohead (25 Haziran 2000 – Selanik)

Radiohead'in peşinden Selanik'e…

Thom gözlerimin içine baktı. O’nun bakışlarını yakaladım. Nereden başlamalı, nasıl anlatmalıyım bilmiyorum. Sanki her şey rüya gibi geliyor. O herifi göreceğimi düşünemezdim hiç. Onca yolu, kilometreleri, yorgunluğu boş verdim! Her şeye değdi. Hatta şöyle söyleyebilirim; daha iyisi olamazdı ve benim hayatım gerçekten bir kez daha kaydı.

Konser mekânında

25 Haziran 2000'de "Kid A" nin tanıtım turnesi kapsamında Yunanistan Selanik konserine gittim. Konser mekânı bizim Açık Hava’ya benziyordu. Dağların arasını oyup konser mekânı yapmış adamlar, 6000 kişilik mekândı.

Konser 21.00’de başlayacaktı. 19.00’da içeri girdim. Hemen sahneye yapıştım. En önden izleyecektim, plânım buydu, hiçbir kuvvet beni ordan uzaklaştıramazdı.

Enterasan bir şey daha vardı, o da şehirde hiçbir yerde konser olacağına dair işaret olmamasıydı. Türkiye'de bar programlarında bile duvarlara afiş yapıştırırlar öyle değil mi? Konser biletim de olmasa sanki rüya olduğuna inanacaktım.

Bu arada, hatıra olarak Radiohead t-shirtü aldım (W.A.S.T.E.).

Sahnenin önünde beklemeye başladım. Yunanlı elemanlarla tanıştım. İstanbul’dan geldiğimi söyleyince çok mutlu oldular. Radiohead hakkında ve diğer gruplar hakkında konuştuk. Bir tanesi bana en çok Jeff Buckley’i sevdiğini ve Radiohead’i üçüncü kez izleyeceğini söyledi. Bana en sevdiğim Radiohead şarkısını sordu. Ben de "Let down" dedim. Bunu söyleyince herifin gözleri parladı ve kendisinin de en favori şarkısının o olduğunu söyledi bana. İkimiz de "Let Down" diye bağırmaya başladık. Boşa bağırdığımızı konser bittiğinde anlayacaktık:)

Radiohead'i canlı-kanlı görebilmek için oradaydım. Yunanlı bir herifle yabancı bir ülkede "Letdown" diye bağırıyordum. Bu gerçekten de muhteşemdi.

Ve nihayet konser!

Ön grup “Clinic” adını taşıyordu. Vokalist acayip heyecanlı bir tipti. Şarkı söylerken kasıyordu kendini. Yarım saat filan çaldılar. Hepimizi heyecan sardı. Sahnede düzenlemeler yapıldı. Hava karardı. İyice yapıştık sahneye.

Sonra birden bir alkış koptu ve önce Johnny kırmızı t-shirtü ve gözünün üstüne düşen saçları ile koştu tam geldi karşımda durdu. Herkes bağırıyordu, çığlıklar yükseliyordu. Sonra Phil, Ed ve Colin geldiler. Sonra da ufacık tefecik, zayıf ve çelimsiz bir adam -Thom Yorke- göründü. Şu anda yazarken bile tüylerim diken diken oluyor. Adamı görünce adeta öleceğimi sandım. Tam karşımdaydı ve öylece duruyordu. Aramızda 1-1,5 metre filan vardı. Bize baktı, biz O’na baktık.

Yine albümlerinden olduğunu sandığım bir şarkı ile başladılar. Sonra "Bones"u çaldılar. Işıklar renk değiştiriyor, biz ise her defasında ölüp, tekrar diriliyorduk. Bu kadar güzel bir ses, bu kadar muhteşem bir adam karşımızda en sade haliyle duruyor ve bize gülümsüyordu.

“Neler çaldılar?” derseniz;

Çaldıkları parçalar, sırası ile:
Optimistic
Bones
Karma Police
Morning Bell
How To Disappear..
Street Spirit
Talk Show Host
National anthem
My Iron Lung
In Limbo
No Surprises
Dollars And Cents
Fake Plastic Trees
Nice Dream
Airbag
Just
Everything In Its Right Place

(bis)
Lucky
You And Whose Army
You
Paranoid Android

(2.bis)
Exit Music

Ağladık, yalvardık, bağırdık ama dönmediler. Kalbimizi de alıp götürdüler.

"Lucky"de beyaz ve sarı ışıklar vardı sahnede. Thom, nakarat kısmına gelip “pull me ouuttttt” diye bağırınca tüm spotlar kırmızıya döndü.

Kahretsin, İstoş'a geri dönüş başlıyor!

01.00 gibi yola çıktık. Saat 10.00’dan bindiğimiz yere geri döndük. Aslında dönmedik. Kalbimi Thom’a verdim ben!