Rock'n'Coke (3-4 Eylül 2005 – Hezarfen Havaalanı)
"Rock'N'Cure" mu demeliydim aslında? Bu festivale ilk kez katıldım. Ortamı hiç sevmedim. Telefonların çekmediğinden mi bahsedeyim, ortalıkta oturulacak, dinlenilecek bir yer olmadığından mı, her şey için saatlerce sıra beklediğimizden mi, tuvalet konusuna ise hiç girmeyeyim. Yağmurun, çamurun, yeni nesilin de bunda etkisi var elbette ama zaten isteksizdim giderken de. İçinde bulunmak istediğim bir hadise değildi. N'apalım The Cure gelmiş, izlemek lâzımdı. Skin'i daha önce Modern Rock Festivali'nde izlemiş ve sevmiştim. Sahne performansını çok beğenmiştim. Bir kez daha göreyim istedim. KoRn'da eğlenceli olabilirdi:-) Elbette The Tears vardı. Tüm bunlar derken, kendimi ikna ettim ve gittim.
Üç kişi gittiğimiz mekânda birbirimizi kaybettik. Bir çok tanıdık gördüm görmesine ama KoRn'u ve The Cure'u yalnız izledim. Bir kaç defa yağmura çamura rağmen mekânı turladım ama kimseyi göremedim. Yukarıda da söylediğim üzere, ortamdan zerre haz almadığım için konserler hakkında bir kaç laf edicem sadece.
The Tears
Brett Anderson'u 2003 yılındaki H2000'de Suede'le birlikte geldiğinde en önden izlemiştim. Bu kez Bernard Butler'ı ve gitar çalışını da görmek kısmet oldu. Bir ara onca güzel günlerin hatırına Suede'den bir şarkı çalarlar mı diye umdum ama beyhude bir bekleyişti bu. Olsun, seyirci çok gaz olmasa da The Tears güzeldi, Brett bolca oynadı, zıpladı, dans etti, Bernard gitarını konuşturdu.
Skin
Bu ablayı da daha önce Modern Rock Festivali'nde izlemiştim. Sahneye çok hakim, seyirci ile iletişimi süper, gaza getirmede başarılı. İnanılmaz bir enerjisi var. En beğendiğim Skin oldu performans açısından KoRn ile beraber.
The Cure 'da güzeldi hoştu elbette. Neticede gitme sebebimdi, ama sanki daha iyi olabilirdi gibi geliyor. Skin'ciğim 🙂 bi ara seyircilerin arasına daldı. En öndekilerin elini tutarak vs. söyledi şarkıyı.
KoRn
Bayıldım, tek kelimeyle bayıldım. Daha önce bir kaç konserini izlemiştim, beğenmemiştim, detone oluyorlardı, albümdeki kadar iyi çalamıyorlardı. Ancak çok iyiydiler. Seçtikleri şarkılar, iletişim hepsi iyiydi. Bir ara acayip yağmur yağdı ve o an cidden çok harikaydı. Pogo yapmaya yetlendim. Yeltendim diyorum çünkü bu yeni nesil kırdı geçirdi, sağ omzuma sağlam darbe yedim. Değdi mi, değdi bittabi. En çok eğlendiğim konser KoRn'unki oldu.
The Cure
The Cure'u beklerken Sigur Ros çaldı. O anda kalbim duracak sandım. Sigur Ros'u da izlersem sanırım gözüm açık gitmeyecek. Yeni albümleri Takk'ı dinliyorum devamlı.
Evet efenim, ne diyordum, The Cure, evet, onları da gördük. Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim; yahu evet bu adamları yıllardır dinliyorum seviyorum ama eski albümlerinin tadı bir başka. Robert Smith o alıştığımız ve sevdiğimiz haliyle, kırmızı ruju, siyah göz makyajı ve karmakarışık saçlarıyla dağıttı bizleri. Sesi muhteşemdi. Beş kez bis yaptılar, Love Song'u çalmadılar 🙂 Tıpkı Radiohead'in Selanik'te Creep'i çalmadığı gibi.
Ama neler çalmadılar ki? Boys Don't Cry, a letter to elise, Lullaby…Başkaa, Fascination Street, Inbetween Days, Friday i'm in love tabii ki, Just like Heaven, Shiver and Shake, The end of the world, One Hundred Years, Three Imaginary boys, Killing an Arab, Hot hot hot şu an aklıma gelenler. Elinde tam liste olan varsa şayet, bislerle beraber, iletirseniz eklerim.
Biletim kombine ama bugün gitmeyeceğim. O işkenceye bir daha katlanamam. Zaten bugün Hot Hot Heats'i ve Şebnem Ferah'ı izlemek istiyordum. Onları da bir şekilde nasılsa izlerim.
Burcu sağolsun The Cure'un Setlist'ini gönderdi. Aynen kendisinin mailinden copy-paste ediyorum:
open (wish)
fascination street (disintegration)
from the edge of the deep green sea (wish)
alt end (the cure)
the blood (head on the door)
the end of the world (the cure)
in between days (head on the door)
shake dog shake(the top)
us or them (the cure)
a night like this (head on the door)
push (head on the door)
friday i m in love (wish)
just like heaven (kiss me kiss me kiss me)
a letter to elise (wish)
lullaby (disintegration)
never enough (single)
signal to noise (single)
the baby screams (head on the door)
one hundred years (pornography)
shiver and shake (kiss me kiss me kiss me)
end (wish)
birinci bis
at night (seventeen seconds)
m (seventeen seconds)
play for today (seventeen seconds)
a forest (seventeen seconds)
ikinci bis
if only tonight we could sleep (kiss me kiss me kiss me)
the kiss (kiss me kiss me kiss me)
üçüncü bis
hot hot hot (kiss me kiss me kiss me)
let s go to bed (japanese whispers)
why can t i be you? (kiss me kiss me kiss me)
dördüncü bis
three imaginery boys (tib)
grinding halt (tib)
boys don t cry (boys don't cry)
10 15 saturday night (tib)
killing an arab (boys don't cry)
beşinci bis
faith (faith)