TiananMenian “o allı basmanın ben verdim parasını seni alacak uşağın severim anasını”

Bayan Arıza tarafından 4 - Mart - 2011 tarihinde yazıldı.

"o allı basmanın ben verdim parasını
seni alacak uşağın severim anasını"
trt türkü repertuarı

"o boklu şalvarın ben verdim parasını
seni alacak uşağın sikerim anasını"
türkünün aslı, nihat genç'ten alıntılanarak

Sürüklendim, değersizlik hissi ve küçük kahverengi saksısıyla yanımda
taşıdığım küpe çiçeği ile birlikte. Sevgilim beni terk etti iki yıl
evvellinde, gün geçtikçe kronikleşen para sorunlarım var, iş bulmakta
güçlük çekiyorum uzun zamandan beri ve geceleri uyumak yerine sigara
içerek geçiriyorum saatlerimi. Bir delinin hatıra defterinde çok
yorgunum, beni beklemeden çekip gitmen seyrin selameti açısından
hayırlı olacaktır kaptan. Ensem tüylerim uzun, tırnaklarım kirli,
dişlerim bakımsız, düşüncelerim çamur kıvamında, hayallerim cenabet,
geleceğim karanlık ve yatağımın altı silme boş bira şişesi dolu.
Çuvalladın oğlum diyen bir suratla aynadan bana yansıyan görüntümden
sıkıldım, düşük bel, dar paça kot pantolonumdan, enli kemerimin metal
aksamından, artık onsuz adım atamadığım gözlüklerimden, durduk yere
kendi kendime konuşmaktan, olur olmaz sırıtmaktan, her gün kasvetli
evimden kaçarcasına dışarı kendimi atmaktan, iş görüşmelerine giderken
taktığım sümük yeşili ince kravattan, sırf entelektüel bir zevk
edinmek adına ve bilinmeyen bir hedefe ulaşma umuduyla okuduğum tüm o
…tan kitaplardan, bir kadınla tanışmak uğruna kaliteli çakmaklar
taşımak gerekliliğinden dem vuran pespaye gazete parçacıklarından,
geceleri her kanalda ayrı ayrı gösterilme şerefine ulaşmış saatlerce
süren dünyanın en büyük icadı iddiasında ağrısız, sızısız, kolayca tüy
dökebilen modern ağda reklâmlarından, o reklâmlarda rol alan ve
program esnasında kollarına ağda yaptırarak kıllarını aldıran sırıtık
yavşak tadında erkeklerden, geceleri barlarda sürtünmekten, sahte bir
cennette mutluluk dilenmek rüyasına uyanmak uğruna …. yapmaktan,
kızışmış kuzgun yavrusu hazzıyla para peşinde koşmaktan, telefon
ederken bile "efendim" diyene "efendin arıyor" deme küstahlığımdan,
başıma gelen her felakette babamı ve Tanrı'yı suçlamaktan ve uzun uzun
cümleler kurmaktan nefret ediyorum. Sırf çevreye çok sıkı biri olduğum
izlenimi versin diye ilk gençlik çağlarımda giriştiğim yerli yersiz
ancak kesinlikle gereksiz yüzlerce kavganın yüzüme attığı birkaç
çizikten öteye geçemeyen faça izleri ve zavallı denecek kadar az
sayıda ki gönül maceralarımın ruhuma nakşettiği jilet kesikleri ile
yaşama gayretindeyim vesselam. Bitir oğlum şu işi, kendini dünyadan,
dünyayı kendinden kurtar diyerek çığlık ata ata beynimin içerisinde
dolanıp duran gaipten gelen sese inanasım geliyor zaman zaman. Sanatçı
bir ruhun oğlu olduğum ve ilham perileriyle birlikte doğduğum
safsatasıyla beni oyalayan, umutlandıran ve tahammül etmeme dayanak
sağlayan aksi şeytanın kör olmayan gözüne yedi kurşun sıkılsın, Ebu
Leheb'in de elleri kurusun. Alkol beynimi buruşturmadan ve dibe
yuvarlandığımın henüz farkındayken gerçekleştirebilecek miyim o
şiirsel ve muhteşem eylemi? Sessiz sedasız ve kimseden intikam almayı
kurmadan. Ancak, ama, oysa, lakin, gibi biber gazı, darbuka dibi,
sevgi pıtırcığı türünden kelimelerle oynaşır ertelenir dururum her
zamanki gibi. Düşmanım bile yok şu acınası dünyamda, itiraf edebilirim
bunu en azından. Ne ilk olur bu, ne de son…

Mutsuz ve tutunamayan, kronik ayrılıklar denizi densizi. Tuhaf
oyuncakların mucidi, artık kendi kendinin oyuncağı olmaya karar
vermişte yalnız başına oturduğu Kaf dağında, haberimiz yokmuş meğer
kendini ifşa edene kadar. Farkındayım pozitivizmin içine ettiği, etik
ve destansı değerlerden yoksun olduğumu ve elim böğrümde, boynum
bükük, ön dişim kırık, sağlıksız beslenme kuralları gereği. Epeydir,
beynimde mekân tutmuş örümcek ağlarının tozlu iplik parçalarıyla çok
meşgulüm ve parmağımı kıpırdatmaya bile mecalim yok artık.

Kulaklarım uğuldamaya başlıyor yastığa başımı her koyduğumda ve gerçek
hayatta rol yapmaya kalkıştığında insanın başına gelmedik kalmıyor.
Kafamı uzatıp çıkarıyorum kimi zaman köküne kadar battığım kirli ve
karanlık çamurdan ve simsiyah dişleri, sivri kulakları ve keçiboynuzu
kokan tüyleriyle bir zebani üç başı sivri paslı demirden mızrağını
dürterek geri itiyor beni içeri. Daha derine gömülmek istiyorum her
seferinde, yitip gitmek, hiçbir düşüncede yer almamak, hiçbir sohbette
anılmamak, isimsiz mezarlara benzemek, hiçleşmek. Elimden gelmiyor,
sadece beceriksizlik hissiyle baş başa bırakıp terk edip gidiyor beni
iyi zaman cinlerim. Hayrete düşüyorum sonra hemcinslerimin hayata
karşı başarılarını gördükçe. Eğer işin içinde sahtekârlık yoksa,
harbiden büyük iş beceriyorlar doğrusu. Kıskançlık deme vururum
alnının çatından seni. Benim sorunum daha öznel ve dışa kapalı,
diğerleriyle işim olmaz hiç. Öncelikle uyum ve denge yeteneğim
sakatlanmış sanki genetikten getirdiğim bir çeşit lanetlenmeyle.
Dünya, insanın üzerinde yaşaması için uygun tasarlanmış bir yerde,
sadece ben beceriksizim. Her şey dengi dengine belli bir ritim
tutturmuş; âdemoğlu görür ancak sınırlı bir duyarlılığın eşiğinde var
olabilen imgeleri, duyar fakat belli bir frekans aralığında yer
alabilen sesleri, limitlerle çerçeveli ancak beş duyuya hitap eder
günlük yaşam. Tüm bunların ötesinde var olanlar, onlara bir şekilde
kafayı takmış ve sırf bu nedenle türümüzün garip üyeleri derneğine
kaydedilmiş uçuk kaçık cinsi tarafından araştırılıp bilimsel makaleye
dönüştürülerek bize anlatılır ve biz öğreniriz habire muhteşem
iletişim çağı gereği. Ben fire veriyorum aralıklarla. Ne içime siniyor
ne dışa vurabiliyorum var oluşumu. Karanlığım, sakin, hafif ve ucuz.
Altı üstü Birinci cigarası ve benzinli muhtar çakmağı ve çocukluğunda
benzinli muhtar çakmaklarını doldurarak eğitim giderlerini
karşıladığını iddia eden bir İlyas Salman gerçeğiyle var olabilmenin
kırılgan pişkinliği. Kahramanlar çağının uysal izleyicisi olarak
ayakta kalmanın yolunu bulacaksın yirmi birinci yüzyılda. Bir önceki
yüzyılın son demlerini de gördüm ben ve bir hayli berbattı kendileri,
bir sonrakini görmeyi ise hayal bile edemiyorum.