Charles Bukowski “Ekmek Arası”

Bayan Arıza tarafından 11 - Şubat - 2011 tarihinde yazıldı.

Charles Bukowski "Ekmek Arası"

Tüm kitapları içinde şüphesiz en sevdiğim ve en fazla sayıda okuduğum kitabıdır Ekmek Arası.

Okurken altını çizdiklerim:

* Camel sigarası sihirliydi.

* Belki de dedikleri gibi "kaçık" tım biraz. Ama içimde gerçek bir şeyler olduğuna dair bir duygu besliyordum. Sertleşmiş boktu içimdeki belki, ama onlarda o da yoktu.

* Benden nefret etmeyi sürdürmelerine rağmen nefretin daha iyi bir türüydü bu, benden neden nefret ettiklerinden emin değildiler sanki.

* İnsan yok, hiç bir şey yok.

* Güneşin bile babama ait olduğunu, onun evinin üstüne parladığı için benim güneşe hakkım olmadığını hissediyordum. Güllerinden farksızdım, ona ait olan bir şeydim.

* Annemin bir deliği, babamın ise sıvı püskürten bir kamışı vardı. Nasıl oluyor da böyle şeylere sahip olup her şey normalmiş gibi davranabiliyorlardı, havadan sudan konuşurken arada bu işi yapıp kimseye anlatmıyorlardı. Babamın sıvısından olduğumu düşündükçe kusacak gibi oluyordum.

* Dünya dışardaydı ve her şeye kayıtsızdı ama önemi yoktu. Milyonlarca insan vardı dışarda, köpekler, kediler, sincaplar, binalar, sokaklar, ama önemsizdi. Sadece bir baba, ustura kayışı, banyo ve ben vardım.

* Banyodan çıktığını duydum. Banyonun kapısını kapattı. Duvarlar harikuladeydi, küvet harikuladeydi, lavabo ve duş perdeleri, hatta tuvalet bile harikuladeydi. Babam gitmişti.

* İstedikleri buydu demek: yalanlar. Harikulade yalanlar.

* Yapmam gerekeni yapma cesaretinden yoksun olduğumu bilmek çok kötü bir duyguydu.

* Biz böyleydik, başka türlü olmak istemiyorduk.

* Herkes iyi olabilirdi, iyi biri olmak cesaret gerektirmiyordu.

* Kötüysen kötü rolü yapman gerekmez, kötüsündür. Kötü biri olmak hoşuma gidiyordu. İyi olmaya çalışmak hasta ediyordu beni.

* Biri bana çirkin olduğumu söyledikten sonra gölgeyi güneşe, karanlığı ışığa yeğler olmuştum.

* Bu içki denen şey cerrahlara yaramıyordu belki ama cerrah olmak isteyen biri kafadan biraz noksandı zaten.

* Bazıları gerçekten yaşar.

* Bir boktan çıkıp başka bir boka giriyoruz sürekli.

* O kadar yaşlanmıştı ki ölmesinin bir anlamı kalmamıştı.

* Başka birine güvenmekte hesap yoktu. İş yoktu insanlarda.

* Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım. Yalnız yaşamak istiyordum, yalnız olunca daha iyi hissediyordum kendimi, daha temiz, ama onlardan kurtulacak kadar zeki değildim.

* Yaralarım ve çıbanlarım yasaya karşı değillerdi.

* Beni arzulamalarını arzuladım.

* İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. Gidecek yerim yoktu ama. İntihar? Tanrım, çaba gerektiriyordu. Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.

* Herkes sisteme uyup içine girebileceği bir kalıp bulmak zorundaydı.

* Sarhoş olmayı hep sevmeye karar verdim. Sıradanlığı alıp götürüyordu, sıradanlıktan yeterince sık uzaklaşabilirsen sıradan olmazdın belki.

* Harikulade hiçlerdi hepsi.

* İnsanın kendini sonsuza dek sersem ve yararsız hissetmesini engelleyen tek şeydi içki.

* Ve hiç birşey ilginç değildi.

* At boku kadar can sıkıcıydılar.

* Aynı bok çukurunun içindeydik hepimiz. Kaçış yoktu…Zamanı geldiğinde sifonumuz çekilecekti.