Cem Kurtuluş’tan Film Kritiği: Tepenin Ardı

Bayan Arıza tarafından 7 - Ocak - 2013 tarihinde yazıldı.

Tepenin ardındakiler çoğu zaman görünmez, başkaları tarafından saklanır. Saklanışlar korku perdesini aralar. Korkuyla yüzleştiğiniz zaman "düşman kim ve nerede?" sorusunu sormak kaçınılmaz olur. Toplumsal gerçeklerden kaçmanız, gerçekleri söylemiyor ve görmüyor oluşunuz, toplumun içinde saklananlar korkular olarak belirir tepenin ardında.
 
Film, toplumdaki sorunları sinemaya aktarıyor ve bizlere mesaj vererek önemli bir işi başarıyor.

"Tepenin Ardı", Seyfi Teoman’ın emanet ettiği Emin Alper’in ilk uzun metrajlı filmi "düşman kim?" sorusunu bizlere sorgulatıyor. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olmasının yanısıra kendisi karşımıza daha önce iki kısa film projesiyle çıkmıştı. Bu film ile Emin Alper kamerayı iyi konuşturuyor, bizi gerilimin içine yerleştiriyor.

"Bir Zamanlar Anadolu" filmiyle kıyaslansa da konu itibariyle arasında farklılıklar olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekir. "Tepenin Ardı" abartısız oyunculukların haricinde taşradaki insanların kendi içine kapanık, yalnız ve acımasız hayatlarını etkileyici şekilde ve sade bir dille anlatıyor. ‘Ötekileştirme’ kavramını da film iyi işliyor. Sonrasında yaşanılan mevzularla da derinlere iniyoruz.

Film boyunca ‘Yörük’ kelimesi ağızdan düşmese de filmde ‘Yörükler’ fazla görünmüyor.

Basit ve kısa bir hikâye olan Tepenin Ardı kendisi gibi yörük olan Faik’in ve ailesi etrafında dönüyor. Çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bir aile, ona bakmak zorunda olan bir kadın. Filmde karakterleri canlandıranlar çok iyi oyunculuklar sergiliyorlar.

Özet geçelim karakterler hakkında:

Faik: Otoriterdir, erkek egemenliğini sağlayan ‘evin reisi’ konumundadır ailede. Kendisine düşmanlar yaratır, Yörük’te yapılmayan şeylere karşı başkasına suç atmayı seven, olayları olduğu gibi kabul eden, torunlarını seven bir karakter.

Zafer: Askerlik sonrası psikolojik bunalım geçiren biri, halüsinasyonlar görüyor. Kendi kendine bulundukları yerde dolanıyor, tek kalmak isteyip sessizliğe bürünüyor. Askerliğin getirdiği travmaları iyi şekilde gözler önüne seriyor. Askerlikle ilgili bize bir şey anlatmıyor yönetmen, sadece askerliğin getireceklerini gösteriyor bize.

Nusret: Bir diğer adıyla p.zevenk. Meryem’e yavşamaya çalışmaktadır Nusret. Kendisini başkasının mutlu edeceğine inanmamaktadır, iki çocuğuna kendisi bakar. Filmde kendisine görev düşmez, Sülü tarafından vurulup yatağa düşmüştür.

Meryem: Filmdeki tek kadın karakter. Ortalarda fazla gözükmez. Nusret’in yavşadığı kadın tiplemesi. Tipik taşra hikâyelerinde olduğu gibi kadın evinde erkeğini bekler, çayını demler, erkeği neredeyse ona yardım eder. Meryem’de de bunu görüyoruz. Ev işlerini halleder. Kadın olduğu için mutfaktan çıkmaz, sözlerine önem verilmez. Erkek egemenliği vurgulansa da ‘Meryem’ karakteri Anadolu kadınını hatırlatır bizlere.

Mehmet: ‘Ayı boğa’ gücü tiplemesi olan karakterimiz. Toplumun bakışını bizlere gösteren karakter. Her şeyi bilir, görür ama ağasına ses çıkaramadığı için susar. Ağasının, karısına için söylediklerine ses çıkaramaması toplumdan gelen bir anlayıştır. Bunların acısını oğlu Sülü’ye bağırarak çıkarsa da bir sonuç getirmez.

Sülü: Filmin oturan karakteri. Tüfeğiyle ava çıkan, ses çıkarmayan, konuşmayan, insanlarla iletişimi kopuk, ne denirse onu yapan, toplumun korkusundan çekinen  karakter. Ortada fazla gözükmez. Dağ bayır dolaşır, çoğu geceler eve gelmez. Gözleri önünde köpeği vurulsa da sesini çıkarmaması sessizliğine işarettir.

Caner: Hırçın, ukâlâ, ergen, tüfek sevdası yüzünden başına bütün belaları açan köpeği öldürdüğü için kendini suçlu sayan, korkuyla yüzleşemeyen ama aynı zamanda korkan bir karakter.

Karakterleri ayrı ayrı değerlendirdiğinizde toplumsal baskıdaki mesajları daha iyi anlayacaksınız.

Filmin ikinci yarısında olaylar ardı ardına sıralanıp, tepenin ardında olanlara bakışlar ortaya çıkıyor.

Kavak fidanlarını yok edenler, silahı patlatanlar, Yörüklerin davarını kaçıp kesenler, çoban köpeği Paşa'yı vuranlar, Meryem’e sarkanlar, Faik Ağa'nın hiç sorgulamadan işin kolayına kaçıp insanları suçlaması…

"Tepenin ardı" filminde üstü örtülü gerçekler, katliamlar, saklananlar, askerlik halüsinasyonları, korkuyla yüzleşemeyenler ve saklı yüzlerin beyaz perdeye doğru şekilde yansıtılması Emin Alper’in ne kadar başarılı bir yapıt ortaya çıkardığını göstermektedir. Film aynı zamanda ezen-ezilen, güç-mülkiyet, bireysel ve toplumsal arasındaki bağlantıyı iyi kuruyor.

Filmde Yörüklerin ‘Kürtleri’ sembolize ettiğini söyleyen yazarlar(!) olsa da Yörüklerin Türkmenlerde ortaya çıkan göçebe bir yaşam tarzını yansıttığını belirtmekte yarar var.

"Gerçek nerede?" sorusu tepenin ardında bir yerlere saklanmış bir şekilde bizleri düşündürüyor. Bize gerçek gibi anlatılan hikâyeler, manşetlere taşınanlar, katliamların normal gibi gösterilmesi ve gerçeklerin hiç açığa çıkamaması, dağların arkasında saklanan gerçekler, kadını toplumda değersiz yapan erkek egemenliğine de inceden  mesaj veriyor film.

Emin Alper'in ilk uzun metrajlı filmi “Yeni bir Zeki Demirkubuz mu geliyor” sorusunu düşündürüyor bizlere. Aynı zamanda  parasal kaygılardan uzak olduğunu da hissettiriyor. Emin Alper’in ilk uzun metrajlı filminin olması yanında, aramızdan ayrılan "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" filminin yönetmeni Seyfi Teoman filmin yapımcılığını üstlenmiştir. Seyfi Teoman’ı sevgiyle ve saygıyla anıyorum.

"Tepenin Ardı" birçok film festivalinde "En İyi Film" ödülünü de almıştır. Ama Türkiye sınırlarında pek rağbet görmedi (en azından benim izlediğim salonda filmi 10-15 kişi izledi). Genellikle bu sınırlarda aşk filmleri gibi klişe ürünü filmler ilgi çekiyor. Parasal kaygılardan uzak filmler sinemaları dolduramıyor. Recep İvedik gibi absürt filmler insanların ilgisini çekiyor.

Filmin artıları:

– Işık kullanımı,
– Kamera çekimlerin başarısı,
– Emin Alper’in kamerayı çok iyi kullanıyor olması,
– Ötekileştirme gibi evrensel sorunu iyi işleyerek bizi düşündürmeye teşvik etmiş olması,
– Abartısız oyunculuklar
– Filmin  izleyiciye “Puzzle” şeklinde sunulmuş olması. Parçaları birleştirmek izleyiciye kalmış.
– Filmin en önemli özelliklerinden biri de izleyiciyi yeni coğrafyaların içine yerleştiriyor olması
– Filmin ilk başlarda ağır ağır ilerliyor olması ilk başta izleyeni sıkıyor olsa da ikinci yarısında ters köşe olmanız kaçınılmaz.

Filmin mesajında dediği gibi "Hep bir düşman vardır" ama düşmanın kim olduğu tepenin ardında…

Not: Filmde o kadar çok ayrıntı var ki gözden kaçırdığım şeyler de olabilir.

Bayan Arıza'dan Not: Beni de çok etkileyen "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" filminin yönetmeni Seyfi Teoman'ı ben de rahmetle anıyorum. Mekânı cennet olsun…