Cem Kurtuluş’tan Film Kritiği: “a bout de souffle”

Bayan Arıza tarafından 11 - Ocak - 2013 tarihinde yazıldı.

 

  "Bir kızın yanında uyumak değil; yanında uyanmak güzel şeydir."

Sinema dönemlerinde bazı  filmler vardır ki aşk, filmlerin olmazsa olmazıdır o dönemler için. Bazı yönetmenler aşkı düz, bazıları imgesel olarak anlatır.

60’ların başında çekilen Godard’ın “a bout de souffle” (Serseri aşıklar ) filmi , Godard’ın ismini Fransız yeni dalga akımına duyuran bir film olmakla birlikte Godard’ın temsil ettiği akım “Hollywood sinemasına karşı bir başkaldırışı” temsil ediyor. 1950’li ve 60’lı yılların  sinema akımlarına hakim değilim, bu filmi de repliklerden dolayı izledim (Döneme hakim olmayanlar için film ayrı bir önem belirtiyor).

Film, iki karakter üzerinden anlatılıyor izleyiciye ve diyaloglar üzerine kurulu. Godard, filmin  diyaloglarını çekimden önce yazdığını, çekimi kesmeden diyaloglarla devam ettiğini, bunun sinemaya gerçeklik kazandırdığını belirtir açıklamalarında. Dönemine göre klas filmler sıralamasına girse ve bir başkaldırıyı temsil etse de filmin sadece diyaloglara dayalı olması filmi boğucu bir havaya sokmuş. Herkesin sevebileceği türde değil, ayrı bir kitleyi hak eden bir film. Filmde kurgu puzzle kafasında ilerliyor.

Mevzuya gelecek olursak, kahramanlarımızdan Michel (Jean-Paul Belmondo) serserilik, araba kaçakçılığı, dolandırıcı rolüne bürünmüş bir karakter. Diğer kahramanımız Patricia (Jean Seberg) Paris’te okuyan ve gazetecilik alanında çalışan bir Amerika’lıdır. Michel, hatuna kendini ispat etmek için her yolu deniyor, hatunun peşini bırakmıyor. Hatun da adama karşı yakınlık duyuyor. Adam , hatunu yatağa atmaya çalışsa da bunu beceremiyor.

Mevzular bu kafada ilerliyor. İki serseri aşığın karşılıklı kahkahaları izleyiciyi hem güldürüyor, hem düşündürüyor. Puzzle olarak sunulanları birleştirdikçe film daha da anlam kazanıyor. Filmdeki kahramanlarımız Jean Seberg ve Jean Paul Belmondo, “a bout de souffle” filmiyle şöhret basamaklarını -gazetelerin de katkısıyla- 60’lı  yıllarda kolayca tırmanıyor. Film, aynı zamanda Paris’i bizlere farklı gösteriyor. Filmde göze çarpanlar ise; Cadillaclar, Peugeotlar, Fordlar oluyor. Bunları da  Jean Paul Belmondo’nun arabaları aşırmasıyla görmüş oluyoruz.

Fransız yeni akımıyla henüz tanışmamışsanız bu filmi tavsiye ederim. Godard’ın aynı zamanda ilk uzun metrajlı filmidir. Aşkı eğlenceli açıdan ele alan, hüzünden uzak, maceraya düşkün olanlar için ideal bir film..

“a bout de souffle” filmini aynı zamanda kuralsızlığın işlendiği filmler arasına da koyabiliriz. Film, izleyiciye “Godard’ın Hollywood sinemasına bakışı” hakkında da fikir verebilir. 

Filmden replikler:

v  Hep bana göre olmayan kızlara ilgi duyuyorum

v  Kadınlar sekiz gün sonra çok isteyecekleri şeyleri asla sekiz saniyede yapmazlar. Sonuç gene aynı sekiz saniyedir ya da sekiz gün.