Charles Bukowski “Ben Makul Bir Adamım”
Orjinal Adı: Dangling in the Tournefortia
Parantez Yayınları
Çeviri: Avi Pardo
I.Baskı: Şubat 2018
Kitaptan Altını Çizdiklerim
kırmızılı kadın
İnsanların çok az şeye sahip olduğu ve ardına gizlenecek hiçbir şeyin olmadığı yıllardı 30’lu yıllar, ve cebinden ipin ucunda o Bull Durham etiketi sarkıyorsa-usta olduğun, tek elle sigara sarabildiğin anlamına gelirdi. Alıştırma yapacak çok zaman vardı ve biri sana ters baktığında ya da hoşuna gitmeyen bir şey söylediğinde ağzının üstüne bir tane çakardın. Harikulade ve yapaylıktan uzak bir zamandı, özellikle Herbert Hoover’dan kurtulduktan sonra.
pis koku
şimdi 40 yıllık bir ayyaş olarak tanıdığım herkesin sesini
tek ses olarak duyuyorum:
“sarhoş olduğunda başka birine dönüşüyorsun, tanıdığım
en berbat sarhoşsun.
iğrençsin…”
neyse, onlara benimle takılmalarını söylemiyorum
ve takılmıyorlar.
peltek
denizci olmadım,
Bayan Anderson, okyanus için
delirmem
ve savaşı sevmenin popüler olduğu
zamanda bile
savaşı sevmedim.
istemedim
atlet olmak istemediğim için
kendimi milli güvenlik sınıfında buldum ve beni
silah tutuş yarışmasına soktular ve kazanmak istemedim
fakat kazandım ve bana verdikleri madalyayı
kanalizasyona fırlattım
çapkın
“Tanrım, moruk” derdi, “nereden buluyorsun
bu kadınları?”
“gece ve gündüz müsait olman gerekiyor” dedim
ona
ve doğruydu, çapkınlığın yarısı
buydu
gerisi olmasına izin vermekten ibaretti.
selam, Barbara
25 yıl önce
Las Vegas’ta
ilk ve son kez
evlendim.
orada sadece bir saat
kaldık.
Vegas’a kadar sürdüm ve bir saat sonra
Los Angeles’a geri sürdüm.
yine de
kendimi
evlenmiş gibi
hissetmedim ve
bu duygu iki buçuk yıl sürdü
karım beni boşayıncaya
kadar.
ana akımın dışında
ben evimde oturup
günlük gazeteleri tekrar tekrar
okurum.
sonra televizyonu açıp
sabah kuşağındaki pembe dizileri seyreder
ve o kadınlardan biriyle yaşamadığıma şükrederim.
sürekli hamile kalırlar ve sürekli
doktorlarından ve avukatlarından
yakınırlar.
iletişim kurmalıyız
az önce söylediklerim hoşuna gitmedi,
nedenini bilmek istiyor musun?
çünkü korkuyorsun; duygularını itiraf etmek
cesaret ister.
güzel çocuk
“ayrıca dans etmeyi
öğrenmelisin,
çünkü kadınlar dansı
düzüşmeyle ilişkilendirirler.
iyi dans edersen iyi düzüştüğünü
sanırlar.”
“bunda gerçeklik payı
var mı?” diye
sordum.
“yok tabii ki,”dedi, “fakat gerçeğin
bu işlerle ilgisi
yok ki.”
….
“bir kadınla,”diye devam etti,
“kendini her zaman ağırdan
satmalısın.
ona ilgi duymuyormuş gibi davranmalısın;
bir kere seni çözdü mü
seninle işe bitmiştir;
üzerinde çalışacağı bir sorunaihtiyaç duyar.”
…..
sabahleyin
yataktan kalkmışsan
ve sokakta bir araban varsa
ve çalınmamışsa
ve bindiğinde
çalışmışsa
bu yeterince
mucizeviydi zaten.
ikimiz de onu tanıyorduk
kalktım, banyoya girdim, pantolonumu
indirdim, oturdum ve içimden, düzüşmenin
sevgili olmakla bir ilgisi yok, diye geçirdim,
düzüşmenin edebiyatla ve edebiyatın düzüşmekle
hiçbir ilgisi yok, daha önemli şeyler kesat gittiğinde
yazmak dışında, ve edebiyatın büyük kısmı
bir boka benzemiyor zaten.
katil
seni görmek tuhaf, dedim ona.
ölmüş olabileceğini
düşünmüştüm, görüşmeyeli
o kadar uzun zaman oldu ki.
ölüden pek farkım
yok, dedi.
elimde değil
insanlar bana
hipodrom şiirleri yazmaya
son vermelisin diyorlar.
ne kadar sıkıcı olduklarını
bilemezsin.
evet
kiminle birlikte olursam olayım
insanlar mutlaka,
hâlâ onunla mısın, diye sorarlar.
ilişkilerimin ortalama ömrü
iki buçuk yıldır.
savaşları
enflasyonu
işsizliğimi
alkolizmi
kumarı
ve kendi yoz asabiyetimi
hesaba katınca
hiç de fena sayılmaz bence.
öldüm yine
Ben aradı ve,”ortalıkta ölmüş olduğuna dair bir rivayet
dolanıyor. Hustler dergisini bununla ilgili olarak 3-4 kez
aramışlar” dedi.
“belki ölüler öldüklerinin farkına varmıyorlar” dedim,
“belki
öldüm
nihayet…”
5 yıl önce biri başlattı bunu:
“Bukowski öldü.”
şimdi yeniden başlıyor galiba.
ölmemi o kadar çok istiyorlar ki.
ölü severlerin aklından çıkmıyorum sanki
altmışına merdiven dayamış birini
yazmaya devam etmesi
kimilerini gıcık ediyor
oysa garez duyacaklarına
umutlanmaları
gerekir.
öleceğim, arkadaşlar, bundan hiç kuşkum
yok.
hadi, ben varım
altıncı koşuya kadar pek bir şey olmuyor, fakat altıncı koşu
başlamak üzereyken gişe sırasında bekliyorum ve önümde
iki kişi var ve en öndeki adamın gişede oyalanışını seyrediyorum
ve başının biçimine ya da pantolonuna ya da ceketine sinir
oluyorum,
duruşunu beğenmiyorum, ondan sadece benim hissettiğim ışınlar
alıyorum, benden başka kimse bunun farkında değil ve kendime,
akıl sağlığını yitiriyorsun be adam, diyorum, bu dünyanın gerçek
sümüğü sensin muhtemelen, toparla kendini, başka tarafa bak,
hiç kimse başka birini yargılamamalı…fakat elimde değil;
döndüğünde dudakları ıslak ve gözleri aptallıkla parıldıyor..
yargılayabiliriz ama hislerimiz doğrultusunda, bize öğretilen ve
söylenenler doğrultusunda değil…
bir gün daha
kasvetin dibine vurduktan sonra bir şeyler yemek üzere
bir restorana gidersin, masalardan birine oturursun,
garson kız sana gülümser,
şişman bir tip, kıçı çok büyük, müşfik ve
anlayışlı bir hali var.
onunla üç ay yaşa-böyle bir ıstırabı bir daha
tatmazsın.
para peşinde
sanıyorum
en kötü zamanlardan biri
sarhoş bir şiir okumasından ve
sabaha dek süren partiden sonra
sabahın on birindeki İngilizce Edebiyat
dersine katılmaya söz verdiğim zamandı
ve öğrenciler orada oturuyorlardı.
iyi giyimli
ve korkunç genç ve
dehşet rahat.
tek istediğim biraz uyumaktı
ve çöp kutusunu yakınımda bulundururdum
belki kusarım
diye.
….
“en sevdiğiniz 3 çağdaş yazarı
sayar mısınız?” diye sordu.
“Henry Chinaski,
Henry Chinaski, Henry Chinaski…”
diye cevap verdim.
biri, “Norman Mailer hakkında ne
düşünüyorsunuz?” diye sordu.
onlara Norman Mailer hakkında
hiçbir şey düşünmediğimi söyledim
ve, “kimsede bira var mı?”
diye sordum.
sessizlik oluştu, sürekli
bir sessizlik, öğrenciler ve profesör
bana baktılar, ben de onlara
baktım.
kerizlenme
Winthrop gibi insanlar on yıllardan beridir
ruhum için kaygılanıyorlar-sürekli olarak bana
ruhumu yitirmekte olduğumu ya da yitirdiğimi söylüyorlar.
insan ruhunu yitirmişse bunu ona söylemezsin, ondan
uzak durursun.
…
tamam, ayrıntıların canı cehenneme, uzun bir öğleden sonra,
sıcak, Wintrop edebi katkısını ekliyor ve küçük bahislerini
kaybediyor ve ölüm ışınından çok kerizlendiğimi
düşünüyorum ve neden ona benden uzaklaşmasını
söyleyemediğimi merak ediyorum,
bana yalnızlığımı bahşetmesini
neden isteyemiyorum?
ama korkağın tekiyim: anlamayacağını biliyorum,
anlayamaz:
herkes kendini özel sanır.
farklı sanır.
yine de yeterince imada bulunup onu insani bir biçimde
kendimden uzaklaştırmaya çalışıyorum.
sızlak
neyse, diye geçirdim içimden, bensiz yapabilen iki kadın
var en azından. 2000, 2 milyon, 2 milyar, 2 milyon
milyar da olabilir.
yıllardan beri aklımdan geçirdiğim en kasvet verici
düşünceydi.
korku ve delilik
şimdi pek çok farklı biçimlerde başarısız olabilirim
bunu her zaman iyi becermişimdir.
kötü bir gönül macerası daha
kentler ölür
insanların öldüğü gibi
ama daha yavaş
ve ölmekte olan kentlerde yaşayan
insanlar
kayıtsızlığa ve korkuya
kapılırlar
ve onların ölümü
gerçekleştiğinde
cenazeler insana gereksiz gelir.
Paris
sen benden hiçbir şey beklemedin
ama ben senden bundan
fazlasını bekledim.
bütün bunları bildiğimize göre
şimdi sessizce
vedalaşalım.
Amerikalı yazar
o akşam biri bana
haberlerde olduğumu söylüyor,
televizyonu açıyoruz.
oradayım. asabi görünüyorum.
insanları elimi sallayarak uzaklaştırıyorum.
sıkılmışım.
hiç denemeden ben olmak
ne kadar güzel.
televizyonda ne yaptığımı
tam olarak biliyormuşum gibi
görünüyorum.
bir kez daha kandırdım
onları.
Sibelius ve vesaire
Cuma gecesi diskoteklerde kıçlar ve kalçalar
ve bacaklar sallanırken ben içemeyecek kadar hastayım,
Brahms dinliyor ve portakal suyu
sıkıyorum. içemeyecek kadar hastaysam
gerçekten hastayım demektir.
üretim ve şişeleme…
eski sevgililerimi düşünmeye başlıyorum
ya da yenilerini bulmayı
ama o kadar zahmetli bir iş ki
ve birini bulduğunda
on ya da on beş ay ancak
dayanıyor
ardından yeni bir tür deliliğe
sıçrıyor.
sonra acaba sorun
bende mi
diye düşünmeye başlıyorsun.
ben kesinlikle her gece
kendimle oturmak
istemezdim…
…
ve burada 3 kedi
ve bir şişe 1976 kırmızı Napa Valley ile
otururken
size şunu söylemeliyim:
sadakat,
bu nadir bir şey.
geri çekiliş
kahretsin, soğuk, gerçi
hava iyi olduğu sürece
ölümün o kadar da kötü olmadığını
düşünüyorum.
fakat acı beni yıldırıyor
ardı arkası
gelmiyor.
sanıyorum  acıdan kaçmak için
küçük yöntemler buldum
ve aynı şeyleri
bana
farklı bir biçimde
gösteriyor.
…
biliyor musun
kaybettiğimize
inanamıyorum.
hiç çaba
gerektirmedi.
sanıyorum en kötü ve
en iyi şeyler
çaba gerektirmez-
geriye
aradaki şeyler kalıyor
ve onlar da
yeterli.
kucaklayıcılar
ne diyeceğimi bilemiyorum
bu sosyal kadınlara.
ben kitlelere olan ilgimi
dört yaşındayken
yitirdim.
sal gitsin
feci sarhoşum
gecenin bir yarısında
bir yerlerin ikinci katında
senfonik müzik çalıyor.
devam edebilmek için
sanatın olması iyi.
sifonu çekiyorum.
sallıyorum.
ellerimi yıkıyorum.
senfonik müzik olağanüstü-
duygusal büyük görkem
taklaları.
devam edebilmek için
sanatın olması güzel.
ya devam edebilmek için
sanat olmasaydı?
binalardan atlar ya da
sevgililerimizi öldürürdük.
başarı serisi üzerine:
sevimli bir komedi:
yazmak ve atlara
oynamak,
ikisi de:
şu anda kazanmama
izin veriyorlar.
film yapımcıları
bilardo oynayamam, oynamayı
sevmem, tanıdığım insanların çoğu
bana bazı filmlerin muhteşem
olduğunu söylüyorlar
ve içimde bir kasvet duygusuyla
o filmleri izlemeye
gidiyor,
yalnız ve yetersiz insanların arasında
koltuklardan birine oturuyorum,
ve ekran kendi dehasıyla
aydınlanıyor
ama izlenecek bir şey yok
her zamanki gibi
ıskalamışlar-
milyonlarca dolar
ziyan olmuş.
insanlar aldatılmaya o kadar
alışıklar ki
bayağı ile
muhteşemi
birbirine karıştırıyorlar.
dayanıklılığımın sırrı
ve bana yazılarımı sevdiklerini söylerler,
hayata sadık kalarak yazmıştım ve onlar
bunu fark etmişlerdi. onlara gerçekten ikinci bir fırsat
tanımıştım, nerede olduklarına dair bir farkındalık.
evriliriz
önceleri düzüşmektir en büyük şey,
ondan sonra-toplum bilinci,
sonra entelektüel başarılar,
ve ondan sonra
kimi kendini dine verir
kimi sanata.
sonra para edinme safhası başlar
ve para edinildikten sonra
paranın önemi yokmuş gibi yaptığımız
aşama gelir.
sonra sağlık ve hobiler
seyahat ve sonunda öylece
oturup müphem şeylere dair
müphem düşüncelere kapılırsın,
bahçede köklenme,
sineklerden, gürültüden, kötü havadan,
salyangozlardan, kalabalıktan, beklenmeyenlerden,
yeni komşulardan, eski arkadaşlardan, ayyaşlardan,
sigara içmekten, düzüşmekten, dans etmekten, yeni zenginlerden,
postacıdan ve ayrık otlarından
nefret edersin.
insanı huzursuz eder: ölümü
beklemek.