“Headbanger’s Weekend” Kritiği (4-5 Mayıs 2013 / Refresh the Venue)

Bayan Arıza tarafından 6 - Mayıs - 2013 tarihinde yazıldı.

4-5 Mayıs’ta Headbanger’s Weekend biletlerimizle Refresh the Venue’deydik. İki gün boyunca müziğe doyduk, thrash, death, grindcore, melodik death vb. bilumum türlerin yakın takipçisiydik. Overkill ve Dark Tranquillity için aldım bileti ama Türk gruplarımız da bizi ziyadesiyle memnun etti. Özellikle bizim dönemin grupları Metalium ve UÇK Grind festivalin şahsım adına artıları oldu.

4 Mayıs Cumartesi günü saat 16.00 gibi Refresh the Venue’nün önündeydik, kapıda biraz demlendikten sonra 17.00 gibi içeri girdik. Girişte bir sorun yaşamadık. Güvenlik elemanları da kapıdaki görevliler de düzgün tiplerdi. İçeri girdiğimizde Riseback sahneden henüz inmişti, anladık ki konser gecikmeyle başlamış. “Olsun” dedik ve sağlam bir vokaliste sahip olan Saints’n’Sinners’ı izledik. Bayaa bir hard rock ve heavy metal modundalardı. Iron Maiden’ı pek güzel cover’ladıkları kesin. Kadrosu ise şöyle; Mehmet Kaya: Vokal, Deniz Tuncer: Gitar, Egemen Doğruöz: Gitar, Erhan Sazlı: Bas, Doğan Rekkalı: Davul ve Melih Yüzer: Klavye. Sahneye hâkim ve iyiydiler. Konseri de kendileriyle aynı ismi taşıyan “Saints ‘N’ Sinners” ile bitirdiler.

Ardından İtalyan grup From the Depth sahne aldı. Kendilerini hiç duymamıştım ve onları dinlemeye gelen hatta t-shirtlerini giyen tipler bile vardı. Tür olarak beni pek açmadı; ama izledik sonuna dek.

Bu arada, ortamdan da bahsedeyim biraz. Bugüne dek 300-350 konsere gittiysem sanırım içlerinde en az seyirciye sahip olan festivaldi. Ortalık neredeyse boştu. Dark Tranquillity’de kişi sayısı biraz artmış olsa da seyirci sayısı yok denecek kadar azdı. Thrash ve death metal adına biraz üzülmüş olsam da kendi adıma sevindim. Böylece rahat bir şekilde hatta kimi zaman sahnenin sol tarafındaki piknik masalarına oturup dinlenerek rahatça festival izledik. Sahne de çok yakın olduğundan rahatlıkla sahneyi de görebildik. Ses düzeni süper olmasa da fena değildi. Kolonların hemen yanına çöreklenmemiz pek iyi olmadı; ama en rahat alan da orasıydı.

Festival sıralamasında Dark Tranquillity ile Metalium’un yerleri değişti. Metalium’u neredeyse mutluluktan ağlarcasına izledim. O kadar özlemiştim ki kendilerini. Bizim zamanımızın grubudur Metalium, gümbür gümbür thrash ve power çaldılar. Sahne performansları geçen yıllara rağmen müthişti. Metalium’un yeni basçısı ise Dorock’ta izlediğimiz ve Dorock’ta çalan gruplar içerisinde en çok sevdiğimiz Razor’un basçısı Yetkin’di, buna sevindik:)

Tuborg bira 8TL idi, tuvaletler temizdi, sürekli bira kutularını toplayan çalışkan bir temizlik ekibi vardı. Katılım içler acısıydı. Vera Müzik zarar etmiştir kesin; ama buna rağmen organizasyonu gayet başarılı bir şekilde tamamladılar, helal olsun!

Festivaldeki tipler gayet düzgündü. İnsanlar kaliteliydi. Birkaç tane yeni nesil teenager vardı, onlar da kendi halinde takılıyordu. Pogo ve eğlence modundalardı. Onları izlemek keyifliydi doğrusu. Çocuklarıyla gelen tipler de vardı. Festivalin katılımcı kitlesini beğendim. Aslında bu kadar uygun fiyatlı ve merkezî bir yerde gerçekleştirilen festivalin katılımcısı daha fazla olmalıydı. Artık thrash/death tayfası pek kalmadı sanırım. Ya da insanlar Vodafone Calling ve diğer festivaller için şimdiden para biriktirmeye başladı.

Metalium’dan sonra Dark Tranquillity için beklemeye başladık. Açık havada konser harika; ama güneş battıktan sonra buzdolabına girmişsiniz gibi oluyor. Çok fazla üşüdük. Kısa kollu t-shirtlerimizin üzerine sadece bir eşofman üstü almıştık, yeterli olur diye düşündük; ama yetmedi. Soğuğa rağmen Dark Tranquillity’yi inatla bekledik ve beklediğimize ne kadar değdiğini de görmüş olduk. Festivalin ilk gününün çoştuğu an o an oldu işte. Adamlar müthişti. Melodik death’in en sağlam temsilcilerinden olan ve burada da hatrı sayılır bir dinleyici kitlesine sahip grup, kulaklarımızın pasını sildi.

Lethe’yi de dünya gözüyle dinlemiş oldum, şahsen grubu izlemeyi çok istiyordum. Örneğin, In Flames’i izlemiştim; ama Dark Tranquillity’yi ıskalamıştım. Adamların müthiş sahne performansına da şahit olabildim bu vesileyle.

Birinci günün son grubu olan Sonata Arctica’yi soğuğa yenik düşerek izleyemedik. Sonradan öğrendiğim kadarıyla çok çok az kişi kalmış grubu izleyen.

5 Mayıs Pazar günü de evde sıkı bir öğle yemeği dopinginden sonra yola düştük. İçeri girmeden önce yine kapıda birer bira içtik ve 17.15 gibi içeri geçtik. Listana sahneden inmiş, Anoreksi sahnedeydi. Onları da ilk kez izlemiş oldum. Sağlam bir vokale sahip melodik death grubu olan Anoreksi seyirciyi çoşturdu. Hemen küçük bir info vereyim; Anoreksi 2007 yılında kurulmuş ve müzikal çalışmalarıyla da günümüzde aktif olan İstanbul’lu Melodic Death Metal grubu. 2010 Yılında yayınlanan üç demonun ardından 2011 yılında 15 Eylül’de dokuz parçadan oluşan “Rise of Infinity” adlı ilk albümleri dijital olarak yayınlandı.

Moribund Oblivion sahne alacak diye beklerken bir baktık sahnede UÇK Grind. Süper, süper ve çok süperlerdi! Resmen ağzım bir karış açık izledim. Vokalistin arada ettiği laflar da yerindeydi. Ayrıca şarkıların bir kısmının Türkçe sözlere sahip olmasını çok takdir-e şayan buldum. Grubun performansına bayıldım. Böylece Metalium ile beraber festival boyunca en sevdiğim iki yerli gruptan biri oldu. Konserin hiç bitmemesini diledik ama süreleri doldu ve sahneye Moribund Oblivion geçti. Black Metal yaptıklarını söyleyen grubun tarzını ben black metale pek benzetemedim. Güzel olan, şarkılarının arasında Türkçe sözlere sahip olanların da yer almasıydı. Beni çok açmadılar şahsen; ama onların da sağlam bir kitlesi vardı ve grup seyirciyi çoşturmasını bildi.

Grup sahneden indi ve beklemeye başladık yine. Hemen bir dipnot daha, gruplar sahneden inip diğer grup çıkmadan önceki o zaman diliminde paso Slayer dinledik. Sanırım DJ sağlam bir Slayer fan’ıydı:) Yine de çoşturucuydu. Derken efenim, yine benim dönemimin gruplarından, İTÜ Rock Festivalinde ve bilumum yerlerde izlediğimiz Özgür’ün grubu Ascraeus sahne aldı. 20 yıl boyunca güçlerinden hiçbir şey kaybetmemişler, gayet gümbür gümbürdüler. Leziz şarkıları da “Chaos in istanbul”u bir kez daha dinlemiş olduk. Ayrıca Slayer’ın karaciğer yetmezliği nedeniyle 49 yaşında hayatını kaybeden gitaristi Jeff Hanneman’ı ve Zihni abiyi de andık, onlar için koro halinde “Roots Bloody Roots”u söyledik.

Birinci gün çok üşüdüğümüzden ikinci gün biraz daha tedbirli gittik. Akşam, geceye dönerken çift çorap ve çift polar moduna girdim şahsen ki o bile kesmedi. Park Orman da geceleri çok soğuk oluyor mesela. Adı üzerinde “orman”. Refresh the Venue de pek soğuktu. Henüz açıkhava festivali modu yok bence. Haziran daha makûl olur bu tip organizasyonlar için. Neyse, Overkill’a döneyim.

Verdiğimiz 75TL’nin her kuruşuna değdi. Blitz, bizi 1980’lerden beri çoşturmaya devam ediyor. Adamın hiç mi enerjisi bitmez ya? Bu adamın 54 yaşında olduğuna kim inanabilir? Adam hâlâ aynı yahu:) Böylece, Overkill’ı 3. izleyişim oldu. Ayrıca Blitz’e marş halinde “happy birthday to you” seremonisi yaptık, kendisi de pek mutlu oldu, “vay be New Jersey’den İstanbul’a” dedi arkadan da kendisine “süper bir hediye” verdiğimizi de ekledi. Old School lezizdi ve neredeyse en sevdiğim parçalarının başında gelen “Who Tends the Fire”ı çalarak beni mest ettiler. “Elimination” da unutulmadı tabii. Bir kez bis yaptılar. 23.45’te “Fuck You” ile bitirdiler. Bizi de “bu saatte eve nasıl gideceğiz?” sorusuyla başbaşa bıraktılar:)

Özetle, festival güzeldi, katılım azdı, seyirciler düzgün tiplerdi. Şahsım adına Overkill ve Dark Tranquillity beni mesut&mutlu etti. Bonusu da Metalium ve UÇK Grind oldu. Ayrıca, birinci gün Soul Sacrifice, ikinci gün de Fin’li grup Ensiferum iptal oldu. Ancak Ensiferum iptal olunca UÇK Grind son anda dahil oldu, iyi ki de oldu:)

Nice festivallere…

Bayan Arıza (6 Mayıs 2013)

1 Cevap bulunuyor.

  1. İpek dedi ki:

    Yasemin yine çoşturdun bizi, ağzına sağlık. güzel olmuş yazı.