Tuçe'den Rock İstanbul izlenimleri
19-21 Haziran tarihleri arasında 3 gün 2 gece boyunca, Kilyos, Solar Beach’te gerçekleşen Rock İstanbul hakkında bir izleyici olarak izlenimlerimi paylaşmak istedim. İki kafadar, üçüncümüzün bize yetişememesi üzerine Fenerbahçe stadının arkasında özel servislerle saat 13:30 civarında Kilyos’a vardık. Girer girmez, Yıldız Teknik üniversitesinden arkadaşlar çadır alanında bize yardımcı oldular. Çadır kurma işleminin ardında konserlerin olacağı yere gidelim dedik. Çadır alanına girişle konser alanına giriş arasında 600-700 metre vardı sanırım. Benim yol hesabım pek iyi değildir (neyse). Ama iki alana da girerken didik didik aramaları biraz bunaltıcıydı – hem bizler için hem de güvenlik görevlileri için. Çok bunalıp yoruldular. Bi ara gene bi şey için çadıra dönmüştüm. Sigaraları bitmişti, paylaştık. 🙂 Neyse, konser alanına girdik, zaten sadece rockistanbul için kurulmuş bi alan değil. Ben de daha önce çeşitli etkinlikler olduğunu duymuştum. Büyükçe bir bina, bu binanın alt katında duşlar ve tuvaletler var, üst katında da büyük bir kafe var. Yürümeye devam ediyoruz. Aşağıda dj set lerin gerçekleştirileceği sahne var. Ayrıca uzun bir bar burada. Bu bar tesislere ait. bir üstte denize karşı, üzeri katılmış (dairesel bir şekilde) izleyici alanın çok da büyük olmadığı bir sahne ile karşılaşıyoruz. Girerken de aldığımız program ve krokiden anlıyoruz ki Pazar günü Anathema’nın çıkacağı sahne budur! Biz bir oha çekip, nasıl yaa.. o kadar insan gelecek, buraya sığılmaz diyoruz ve Pazar gecesi haklı çıkıyoruz. Bunun da bir üstün de ise 3. sahne (ana sahne diye devam etmeyi uygun buluyorum) var. Burası da basketbol alanı üzerine yapılmış, ama Anathema’nın sahnesine kıyasla daha geniş izleyici alanına sahip. Sonra bir durup etrafımıza bakıyoruz.. manzara muhteşem. Ama hemen ardından düşünüyoruz.. sesler karışacak galiba.
İlk olarak programa göre, 1-2. sahne olarak adlandırılan sahne de IQ çıkacaktı, ama ben izlemedim. Ardından Tatufly geliyor ki onu da izlemiş değilim. Sonra Pickpocket vardı, ki ben haz etmem, adamlara gıcığım, duydum ve kaçtım. Çünkü saat 14:15’de ana sahne de Suitcase çıkacaktı. İsmini duyduğumuz adamları izleyelim dedik. Solistin sesi hiç fena olmamakla beraber yine de bana çok öznel gelmedi. Muse’un gelişini sebepsiz yere iptal ettiği bir festival de ‘Time is Running Out’ coverlamak da ilginç oldu ve nerdeyse birebir söylediler. Hele ki bir Depeche Mode cover ı vardı ki, ohaa bu ne taklit dememize neden oldu. Kendi şarkılarını söylerken solistin nasıl bi şey olduğunu anlamak mümkün. Ardından gene ana sahnede Direc-t sahne aldı. 2002 Roxy birincisi olan grubun yılan hikayesine dönen albümleri de sonunda çıkmıştı ve albümden sonra ilk defa izleyecektim. Ama benim için tam bir hayal kırıklığı, şimdiye kadar izlediğim en kötü Direc-t konseriydi. Ne Bilge tam olarak coştu (işte sonlara doğru kendine geldi diyim ben size) ne de dinleyici. Bi kaç konser sonrasında zaten Rock İstanbul’a gelen kitlenin yüzüp güneşlenmekten konserlerde coşmaya hali kalmıyordu sanırım, çünkü inanılmaz eğlenen bir kitle maalesef yoktu. Direc-t sonrasında Aslı sahne alırken ben gelen arkadaşı karşılamak için çıkıp çadırlara gittim. Çadırlardan Aslı’nın sesi çok güzel geliyordu, çoğunlukla cover yaptı, ama “haydi hep beraber” modu insanları rahatsız etti. Daha sonra ana sahnede Ferdidun Düzağaç ve Teoman vardı ama ben o arada 1-2. sahneye geçtim. Bu ara belirtmek gerek, 3. sahne hazırlanırken, 1-2. sahne de konser oluyordu, bu şekilde seslerin karışması engellenmiş oluyordu, ama gece bu durum geçerli değildi maalesef. 1-2. sahnede, saat 18:00’e kadar olan konserler bar ya da amatör diye adlandırılan grupların yarım saatlik performanslarına ayrılmıştı. Biz de saat 15:30’da Alt konseri izledik. Tabii ki çok iyilerdi. Yarım saat bana yetmedi. Bağırıp çağırmalarımız dinlediler ve ‘Siyah’la sahneden indiler. Ben Çilekeş (Chilekesh) konserinde nereye kaçacağımı bilemedim (saat16:30-17:00 arası). Ama türün sevenleri için iyi bir konser oldu diyebilirim. Ve sonrasında saat 18:15’te Fairuz Derin Bulut çıktı. Tam formlarındaydılar. Benim ikinci izleyişimdi, ilkin de biraz sinirliydiler, o yüzden bu konserde çok eğlendik. Bu konser 45 dakika sürdü. Ama bi 45 dakika daha olsa gene yetmezdi. Konser sırasında, alt sahneden (B sahnesi) updıs sesleri geldiği için, buna da laf etmeden geri kalmadılar. 1-2 sahnede sonra Dorian (2004 Roxy ikincisi) çıktı ben gene kaçtım, ve Cem Köksal (21:45-22:30) için geri döndüm. Bu konser de festivalin en sağlam konserlerinden biri oldu. Hemen ardından ana sahnede (3. sahne) Hundred Reasons (22:30-23:30) vardı. Pek heyecanla bekliyordum, birkaç şarkısını dinlemiş ve sağlam bir performans beklemekteydim. Tam bir hayal kırıklığı, ama tamamen teknik sorunlardan kaynaklı: solistin sesi, müzik aletlerinin seslerinin gerisinde kaldı. Sesini duyamadık o güzel sesli solistin. Orda hopladı zıpladı şovunu yaptı ama ses pek gelmiyordu. O koca sahneden ses gelmedi! Çok acıydı… Heyecanla Queensryche beklemeye başladık. 00:00 da başlaması gereken konser 01:30 gibi başladı. Artık ayaklarımız acıyordu, ama yine de hopladık zıpladık. Çok çok iyi bir konser oldu. Yorgunluktan ölen ben konseri sonuna kadar izleyemedim.
2. gün (20 haziran), sabah 1-2. sahnede ilk olarak Eskişehir’den Gevende çıkacaktı. Ama bir gece öncesinde solistiyle telefonda konuştuk ve çıkmayacaklarını, çünkü kendilerinden katılımcı parası istendiğini söyledi. Onlarda da çıkmayarak bunu protesto edeceklerdi. Sonra programda Frozen Tear (11:30-12:00) görünmekteydi ama izlemedim, sonraki grup Disenchant (12:30-13:00) çıktı. Bu grup da Dream Theather coverlayıp coşturdu. Sırasıyla R.U.J, Playground, Park çıktı ama ben o sırada Adidas’ın çadırında dinlenip oradaki dj’i dinlemeyi tercih ettim. Çok iyi bir dj vardı, brit pop, indie, electronic indie, trip-hop ve 80’ler çok iyi şeyler çalıyordu. Ana sahnede performanslar 14:15’te Düş Sokağı ile başladı, 15:45’te Ceza sonra da 17:15’te Aylin Aslım (Süt’lü) yer aldı. Aylin Aslım öncesi 1-2. sahnede Gripin (16:30-17:15) vardı. İlk defa dinledim, biraz daha dinlemeden yorum yapmak haksızlık olur ama Aylin Aslım için erken ayrıldım. Aylin Aslım sahne de çok güzeldi. J Ayrıca gayet iyi bir performanstı ama ben Ankara’da Tindersticks öncesi izlediğim Aylin Aslım’ı tercih ederim. Yine de çok güzel bi konserdi (ben kıyafetinin de hatası oldum. Erkekler neler düşündüler artık bilemiyorum). Diğer sahne de Bülent Ortaçgil’e kadar Ogün Sanlısoy olması gerekiyordu. Ama Bulutsuzluk Özlemi’nin gelmemesi nedeniyle o konser kaydırıldı. Asıl bomba ise, Ogün Sanlısoy sonrasında sahne alacak olan Erkan Oğur’du. Biz Morlardan sonra bir kısmına yetişebildik, o da büyüleyiciydi. Sıralamaya devam edersek, ana sahnede (3. sahne) 18:45’te Bülent Ortaçgil vardı. Artık yakmayan ama yine de gülümseyen güneşin eşliğinde, harika bir Ortaçgil konseriydi. Ardından 20:30’da (21:30’a kadar) Mor ve Ötesi vardı. Harun’un t-shirtünün önünde ve arkasında ‘Gelme Bush’ çıkartması vardı. Ağırlıkla son albüm ‘Dünya Yalan Söylüyor’ dan şarkıları söylediler. ‘Bir Derdim Var’ la başlayıp, Cambaz’la bitirdiler. En kalabalık konserlerden biri oldu. Hemen sonrasında 1-2. sahneye indiğimizde Erkan Oğur vardı. Bu arada Anathema için gelenlerde yavaş yavaş önlerde saf tutmaya başlamışlardı. Bizse o kadar fanatik Anathema dinleyicisi olmayarak biraz Starsailor dinleyelim bari diyerek, yukarı ana sahneye döndük. Starsailor (21:50-22:50) ‘Poor Misguided Fool’ la başladı. Bir iki şarkı sonra solist, tek gitarla U2 – One söylemeye başladı ve şarkıyı Alcoholic’e bağladı. Bu arada gitardan garip sesler gelince hiçbir müzik aleti olmaksızın herkes bir ağızdan şarkıyı söyledi. Ardından solist haricindeki grup elemanları sahneye dönerek ‘Four to the Floor’ çalarlarken biz Anathema’nın sahnesine yöneldik. Bu arada Starsailor için de epeyce bir gelen olmuştu. 22:50 de çıkması gereken Anathema’nın sahne alması teknik aksaklık nedeniyle baya gecikti. Ama çıkışları da muhteşem oldu. Açılışı Fragile Dreams’le yapıp, Pink Floyd cover’ı Comfortably Numb’la bitirdiler ama bis yapmayı da bildiler. Tabii gecikme nedeniyle diğer sahnede Faithless konseri de başlamıştı ve sesler de karışmaya.. Solist bunun üzerine de baya bir laf edip seyirciyi gaza getirmeyi bildi. Fakat bir arkadaşımız Anathema’nın basçısını sigara alırken yakalayıp fotoğraf çektirirken öğrendik ki, kendisi Faithless izlemeye gitmekteydi. J Biz de yavaştan Faithless’a yöneldik.. Herkes hoplayıp zıplıyordu. ‘We’re one’ şarkısında izleyiciyi de şova katmasını bildiler.. Türün sevenleri pek bir eğlendi. Bu iki gün içerisinde ise, bize gelen telefonlarla İstanbul’da şiddetli yağmur olduğunu öğrendik ama Solar Beach günlük güneşlikti. Kimi zaman hava kapattı, ama yağmur hep teğet geçti.
3. gün günlerden pazartesi olmasının da etkisiyle bir önceki kalabalığın yarısı bile yoktu. Bizde de her sabah 8:30 da güneş tarafından uyandırılmamızın getirdiği yorgunlukla kendimizi Adidas çadırına ve dj.in güzel seçimlerine bıraktık. Benim için canlı performanslar 15:30’da Found Deep’le başladı. Bu arada ana sahne de 14:15’te Zardan Adam çıkmıştı, sonrasında ise İhtiyaç Molası (15:45-16:30) sahneye çıktı. Az kişi vardı maalesef, daha önce izleme fırsatı bulmuş olduğum için istekle gittim ama monitörlerde sorun vardı ve cızırtı çok rahatsız ediciydi. İzleyen sayısının ve teknik sorunların olması İhtiyaç Molası açısında ciddi bir kayıptı. İhtiyaç Molası sonrası bir heves 1-2. sahneye yönelip MBM izlemek istedik ama MBM’in hiçbir elemanını ortalarda görmedik. Sorabileceğimiz birileri de denk gelmedi. Yani MBM konseri olmadı, neden olmadı onu da bilemiyorum. Sonra biz de ana sahneye döndük. Replikas (17:15-18:15) çıktı. Bu adamlar iyiler de, benim bir sorunum var. Yani türü de seven sayan biriyim ama, benim için Replikas olmazsa olmaz değil. İyilerdi yine de.. cidden. Seyirci sayısı da daha fazlaydı, hatta bis bile yaptılar. REplikas’tan sonra 1-2. sahnede Manga (18:15-19:00) yer aldı. Türkçe rap yapan arkadaşları ben pek dinlemeyebilecek zevke sahip olmadığım yorum yapamayacağım. Benim için en iyi konserlerden biri olan Mono ise, saat 20:00 de ana sahneye çıktı. Birçok kişi bu Mono’nun ‘Life in Mono’ yu söyleyen Mono zannetmesi ama onların olmadığının anlaşılmasıydı. Sigur Ros ve God Speed You Black Emperior’ı anımsatan tarzlarıyla, bazı dinleyicileri konserin başında kaçıran Mono, yine de pazartesi gününün en kalabalık konserlerinden biri oldu. Bir saatin nasıl geçtiğini anlamadık bile. Grup elemanlarının seslerini bile duymamış olmamız da ayrıca ilginçti. Kişisel olarak tüm konserler arasında Mono konseri benim 1 numaram oldu. 1-2. sahnede yer alan Evergrey’e (20:30-21:30) yaklaşan yağmurun habercisi olan rüzgar ve şimşekler eşlik etti. Böyle bir ortamda da Evergrey hayranlarına doyumsuz bir konser verdi. Rock İstanbul’un sürprizlerinden biri olan Müslüm Gürses konseri için ana sahneye giderken, Evergrey konseri devam etmekteydi. Bu arada da yağmur yavaştan başlamış ve bir sağnağa dönüşürse Müslüm Baba izleyebilir miyiz diye bizi kaygılandırmaya başlamıştı. Uzun tezahüratlar, alkışlar sonunda Müslüm sahneye çıktı. Paramparça ile başlayıp, Murathan Mungan şarkıları albümü için söylediği ‘Olmasa Mektubun’ şarkısı ile devam edip, bir iki kendi şarkılarından söyledi. “Nirvana isteriz, Pearl Jam de isteriz” tezahüratlarını bir süre izleyip bir anlam veremeyen Müslüm Baba, Paramparça’yı bir kez daha söyleyerek yarım saatlik performansın ardından sahneden indi. Ben de hayatımda bir kerecik de olsa Müslüm Gürses konseri izlemiş oldum, yine de basında ve Rock İstanbul’un web sitesinde Müslüm Baba performansına dair çıkan asparagas haberlerde şehir efsaneleri arasında yerini aldı. Ama keşke gerçek olsaydı dedirtti. Genel olarak bakacak olursak da organizasyonda çok ciddi sorunlarla karşılaşılmadı.
Geçen seneki H2000’den sonra herkes bu konuda kaygılıydı ama konserler açısında -bi kaç gecikme dışında- sorun çıkmadı. Ama çok az yemek çeşidi vardı, bira pahalıydı (5 milyon). Çadır alanı ile konser alanı arasında kontrolsüz bir alan vardı ve arabasıyla gelen insanlar burada kendi içkilerini içtiler. Biz arabasızlar da hiç sarhoş olmadan bir festival geçirmiş olduk.