Efes Pilsen One Love Festival Kritik (2-3 Temmuz 2011 – Santralistanbul)

Bayan Arıza tarafından 4 - Temmuz - 2011 tarihinde yazıldı.

Biletini çıktığı gün aldığım ve merakla beklediğim bir Efes Pilsen One Love Festival daha süper bir şekilde sona erdi.

Bu yıl 10.'su gerçekleşen bu leziz festivale 7 kez iştirak etmiş bir insan evladı olarak ziyadesiyle mutlu etti beni yine.

2 Temmuz Cumartesi

2007 yılında gerçekleşen Rock'n'Coke'ta izleme şansı yakaladığım Galli grup Manic Street Preachers ilk güne damgasını vurdu. Zaten verdikleri o ilk konserden de çok etkilenmiş ve bu kadar güzel bir sahne performansı karşısında gözlerim dolmuştu. Konseri en önden izleyebilmek için dünya tatlısı Nneka, ardından geç de olsa görebildiğimiz 80'lerde İngiliz müziğinin baştan sona değiştirip şimdiki tüm gruplara adeta öncü olan Happy Mondays konserlerini de en önden izlemiş oldum:)

Sahne önünü kaptırmamak için festival boyunca hiçbir şey içmedim -su bile-. Sonunda İngiliz müzik tarihine adını altın harflerle yazdıran Manics'i en önden izlemeyi başardım.

Grup, yaklaşık 20 yıldır bir arada ve birbirinden başarılı albümlere imza attı. 1990'lardan bu yana farklı şarkı sözleri ve entellektüel duruşları ile adeta kült gruplar statüsünde. Geçtiğimiz yıl 10. albümleri olan "Postcards from a Young Man"i yayınlayan efsane grup bizleri birkez daha kendilerine aşık etti.

Açıkçası Manic Street Preachers'dan hemen önce sahne alan Happy Mondays bende biraz hayal kırıklığı yaratmış olsa da yine de dünya gözüyle onları izleyebilmek müthişti. Tabii Shaun Ryder'ı daha genç görmek isterdim. Gruba sonradan dahil olan iki müthiş sesli ve enerjik siyahi müzisyenler sayesinde grup süperdi. Böylece 80'lerde İngiltere'de indie rock ve elektronik müziği baştan başa değiştiren, "Madchester" akımının katalizör grubu Happy Mondays'i de izleyebilme şerefine eriştik. Acid House ve elektronik müziğin doğuşunda büyük pay sahibi olan grup; hip-hop müziğin ritmleri, funk etkili basları ve cesur sözleriyle bizi büyüledi -her şeye rağmen-.

Nedense bende görüntü itibariyle Neneh Cherry, lirikler itibariyle de Tracy Chapman'ı çağrıştıran Nneka müthişti. Nijerya asıllı Alman müzisyen giydiği "Africa is the Future" t-shirti, verdiği mesajlar ve kendine özgü tarzıyla harika bir yetenek. Hem Nijerya dili Igbo hem de İngilizce olarak şarkılarını söyleyen Nneka, ilk EP'si "The Uncomfortable Truth"u "Yo Mama Recordings"ten çıkardı, biz de böyle güzel bir sesle tanışmış olduk.

Cumartesi günü yine Dark Brown standınta takıldık 10-12 kişilik arkadaş grubumuzla. Yine langırt oynadık, bilumum aktivitelere katıldık, etrafta dolandık durduk, bir sürü arkadaşımızı gördük, iki lafın belini kırdık ve yine çok eğlendik.

Fakat süper bir fikirmiş gibi görünen Facebook'a ve Twitter'a mesaj gönderen bileklikler hiç mesaj gönderemedi. O kadar emek ettikleri belli olan bu uygulama bence tam bir fiyaskoydu. Zira her bir noktada bilekliğimi dokundurmama rağmen eve gittiğim zaman Facebook ve Twitter ile ilişkilendirilmediğini gördüm. Sanırım teknik sorunlar giderilmemişti.

3 Temmuz Pazar

Çıkan grupları yine sahne önünden izleyebilmek için Pazar günü de bir şey iç(e)medim.

Merakla beklediğim konserlerden biri de daha önce yine en önden izleme şansı yakaladığım Cake oldu.

California'lı grup Cake, 1991 yılında kuruldu. Solist John McCrea yine bilumum ilginçlikler yaptı, sevdiğim tuhaf sözlü şarkılarının çoğunu da çaldılar: Satan is my motor, Never There, onları ilk keşfettiğim şarkıları Distance, Short Skirt/Long Jacket, Love You Madly, Sheep Go to Heaven vb. Çok eğlenceli adamlar, bir o kadar da kaliteliler.

Daha önce geldiklerinde izleyemediğim için çok merak ettiğim Editors'u de en önden izledim. Tabii ki Cake'den sonra da hiçbir yere hareket etmeyerek yapabildim bunu.

2002 yılında Birmingham'da kurulan ve post-punk'a şekil veren isimler arasında kabul edilen Editors, ilk parçaları "Bullets"ı 2005'te yayınladı. Eleştirmenler tarafından dramatik şarkı sözleriyle övgüler alan İngiliz grup, ikinci single'ları "Munich" ile ismini duyurdu. Çıkış albümleri "The Back Room" -ki muhteşem bir albümdür- ile dikkatleri iyice çeken Editors, 2007 yılında "Mercury" ödülüne aday oldu, aynı sene "An End Has a Start" albümünü piyasaya sürdü ve albüm İngiltere albümler listesine 1 numaradan girmeyi başardı. Konser boyunca yerinde duramayan müthiş sese sahip vokal (gitar, piyano vb.) Tom Smith süper bir herifmiş doğrusu:)

Editors konserinden sonra artık ayaklarımı hareket ettiremediğim ve bayılmak üzere olduğumdan en ön sırayı terkedip oradan uzaklaştık. Karnımızı doyurduk ve kendimize geldik:) Biraz dolandıktan sonra Suede'i görebileceğimiz bir alan bulduk, bu kez sahneye uzaktık ama tüm sahneyi uzaktan rahatlıkla izleyebileceğimiz en iyi noktalardan birindeydik.

İlk kez 2003 yılında H2000 festivalinde yine en önden izlediğim Suede'i geçtiğimiz yıllar boyunca 4 kez izleme şansı yakaladım (bunlardan biri "The Tears" idi). Bir Suede konseri daha mükemmel bir şekilde sona erdi. Brett Anderson, yılların gazabına uğramayan bir adam. O kadar içten ve o kadar müthiş ki bizler orta yaşa merdiven dayamış olmamıza rağmen bu müthiş müzik adamı hâlâ aynı. Sevdiğim tüm şarkılarını çaldılar yine. Hele ki bisi "Saturday Night" ile yapmaları harikaydı. Bende Suede'in ve suede ile geçen yıllarımın o kadar çok anısı var ki…

Adamlar "brit-pop" denince akla gelen ilk grup. Özellikle 90'larda İngiltere'de yaşanan devrimsel müzikal gelişmelerin öncüsü sayılır. İsimlerini Morrissey'in şarkısı "Suedehead" ten alan grup, 1992 yılında henüz bir albümleri bile yayınlanmamışken İngiliz basını tarafından "En İyi Yeni Grup" olarak lanse edilmişti. Glam-rock etkileri taşıyan ilk albümleri "Suede"i 1993'te yayınlayan Suede, bu albümle Mercury ödülüne lâyık görüldü.

Üzüldüğüm şey, sevgili arkadaşım ve bence Türkiye'nin en iyi kadın müzisyenlerinden olan Ece Dorsay'ı izleyememek oldu. Cake konseri ile aynı ana denk geldiğinden ve en sahne önünü kaptırmak istemediğim için maalesef böyle talihsiz bir olay yaşandı. Kendisinden özür diliyor ve bir daha ki performansında en önde olacağımı belirterek, buradan kendisini selamlıyorum.

Ayrıca diğer gruplar, Büyük Ev Ablukada, 123, Neşeli Milis'i de izlemek isterdim. Maalesef onlar da arkadaşlarla yaptığımız langırt maçlarının ve muhabbetlerin gazabına uğradı. Ancak küçük sahnede Kırık Çizgi, Seni Görmem İmkansız, Toz ve Toz itinayla izlendi:)

Sevmediklerim,

* her festivalde ve konserde olduğu gibi oraya neden geldiklerini bilmediğim (müzik için gelmedikleri kesin olan) bir takım tuhaf insanlar,
* grup sahnedeyken grup izlemek yerine ön sevişme moduna giren tipler,
* yine grup sahnedeyken sürekli car car car konuşan tipler,
* ve yine grup sahnedeyken "şarkılara eşlik edecem" diye kulaklarımı düzen tipler! Sonunda MSP konserinde sol kulağımı beceren kız, arkamdakiler tarafından tartaklandı, hiç kusura bakmasın ama çenesini kapatmalıydı, sonuçta ben o hatunun karga sesini değil, James Dean Bradfield'ın büyülü sesini dinlemek için oradaydım.
* Konsere değil de adeta defileye gelir gibi gelenler; örneğin sandalet, bermuda, t-shirt yerine; düğüne gider gibi giyinenler, sivri topuklu ayakkabılarıyla ayakta durmaya çalışanlar ve ne hikmetse bunu da beceremeyenler,
* Konsere değil de Merter E-5'te iş tutanlar gibi gelenler; üstte tülden elbise, büstiyer ya da bikini, altta 2 cm boyunda şort, etek vb.,
* Güneş gittiği ve yıldızlar tepeye çıktığı halde "karizmatik olayım" düşüncesiyle güneş gözlüğü takanlar
* Abuk subuk hareketler yapıp, size çarpıp özür dilemeyenler,
* Tüm o kalabalığın arasında sigara içip bir de içtikleri sigarayla sizi yakanlar ve bunu da normal bir şeymiş gibi görüp özür dileme zahmetine bile girmeyen sözde insan müsvetteleri.

Tabii diyeceksiniz ki "bunlardan sanane!". Kesinlikle bunlar beni ilgilendiriyor. Ben oraya müzik dinlemeye gidiyorum, o lavukların başka niyetleri var ise lütfen bunu başka yerde yapsınlar. Sahnemi, göz zevkimi ve müzik aşkımı p.ç etmeye kimsenin hakkı yok!!!

Son olarak, Efes Pilsen One Love yine olsun, hep olsun. Çünkü her daim söylerim, bu festival Türkiye'nin yüz akı. Organizasyon anlamında neredeyse 4/4'lük bir festival (diğerleriyle kıyaslayınca). Aktivitenin, eğlencenin ve seçilen grupların da harika olduğu bir organizasyon. Umarım 10.yıldan sonra bitmez de bir daha ki yıl da tekrar buna benzer cümleler kurabilme şansım olur.

Sevgiler…

Bayan Arıza
(4 Temmuz 2011)