Charles Bukowski “17.50′ye Aşk”

Bayan Arıza tarafından 6 - Ekim - 2010 tarihinde yazıldı.

Serkan'ın paylaşımıyla

Charles Bukowski "17.50'YE AŞK"

Robert'in birinci arzusu- bu tür şeyler düşünmeye başladığında- bir gece Balmumu Müzesine girip balmumundan kadınlarla sevişmekti.Ancak fazla tehlikeliydi.Cinsel fantezilerini heykel ve vitrin mankenleri ile sevişmekle sınırlandırdı ve fantezi fantezi dünyasında yaşamaya başladı. Bir gün kırmızı ışıkta beklerken bir dükkanın kapı aralığına ilişti gözü. Herşeyin satıldığı dükkanlardan biriydi-plak, koltuk, kitap, ıvır zıvır, çöp. Onu gördü.Uzun kırmızı bir elbise vardı üstünde.Çerçevesiz gözlükler, düzgün bir vücut; eski zaman kadınları gibi vakur ve seksi.Klas hatundu gerçekten.Derken yeşil yandı ve Robert arabasını sürmek zorunda kaldı. Robert bir blok ötede park etti ve dükkana yürüdü.Dükkanın önündeki gezetelere bakar gibi yapıp ona baktı.Gözleri bile sahici görünüyorlardı ve ağzında insanı tahrik eden bir ifade vardı.Küsmüş gibi. Robert içeri girip plaklara bakmaya başladı.Ona daha yakındı şimdi, birkaç kez farkettirmeden baktı pna.Böylesini yapmıyorlardı artık.Toplu ayakkabılar bile vardı ayağında. Tezgahtar kız Robert'in yanına geldi.

"Yardımcı olabilir miyim?"
"Bakıyorum sadece."
Robert mankenin yanına gitti.Etiket yoktu üstünde.Satılık mıydı? Plakların bulunduğu rafa döndü, ucuz bir plak seçti, tezgahtar kızdan satın aldı ve
çıktı. Dükkana bir sonraki gidişinde manken oradaydı hala.Robert biraz bakında, yılan şeklinde bir küllük satın aldı ve çıktı. Üçüncü gidişinde kıza, "Manken satılık mı?"diye sordu.
"Manken mi?"
"Evet.Manken."
"Satın almak mı istiyor musunuz?"
"Evet.İşiniz satmak değil mi? Manken satılık mı?"
"Bir dakika efendim."
Kız dükkanının arkasına gitti.Bir perde aralandı ve yaşlı bir yahudi çıktı dışarı.Gömleğinin alttan iki düğmesi eksikti, kıllı göbeği görünüyordu.Yeterince canayakın konuşmuştu ama.
"Mankeni mi istiyorsunuz?"
"Evet.Satılık mı?"
"Değil aslında.Dekorun bir parçası gibidir."
"Onu satın almak istiyorum."
"Bir düşüneyim… "Yaşlı yahudi mankenin yanına gitti.Elbisesine dokundu, koluna dokundu. "17.50'ye verebilirim onu size…"
"Alıyorum."Robert bir yirmilik çıkarttı.Dükkan sahibi paranın üstünü verdi.
"Özleyeceğim onu," dedi yahudi, bazen sahici gibidir.Sarayım mı?"
"Hayır, böyle alacağım."
Robert mankeni alıp arabasına taşıdı.Onu arka koltuğa yatırdı, arabayı çalıştırdı ve eve sürdü.Eve vardığında ortalık tenhaydı, talihine şükretti
ve kimseler görmeden onu içeri aldı.Odanın ortasına dikti, bir süre baktı.
"Stella,"dedi sonra, "Stelle, seni kaltak"
Yanına gidip tokatladı.Sonra başını kavrayıp öptü.İyi bir öpüşmeydi.Sertleşmeye başlamıştı ki telefon çaldı,"Alo!"diye açtı.
"Robert?"
"Evet.Elbette."
"Harry ben."
"Nasılsın Harry?"
"İyiyim.Ne yapıyorsun?"
"Hiç."
"Birkaç bira alıp uğramayı düşünüyorum."
"Olur."

Robert telefonu kapattı, mankeni kaldırıp dolaba taşıdı.Dolabın dip köşesine yerleştirdi ve kapıyı kapattı. Harry'nin edecek fazla lafı yoktu.Orada oturmuş birasını içiyordu.Derken, "Laura nasıl?"diye sordu.
"Birlikte değiliz artık," dedi Robert.
"Ne oldu?"
"Şu vamp kadın sendromu, bilirsin.Sürekli sahnedeydi.Aralıksız.Herkesi baştan çıkarmaya çalışıyordu-bakkalda, sokakta, kafelerde, her yerde ve herkesi.Kim olduğu hiç önemli değildi, erkek olsun yeter ki.Bir keresinde yanlış numara çeviren birine telefonda iş koydu.Devam edemedim."
"Şimdi yalnız mısın?"
"Hayır.Var biri.Brenda.Tanımıştın."
"Evet.Brenda.İyi hatundur."
Harry oturup birasını içmeyi sürdürdü.Harry'nin ömründe bir kadını olmamaıştı ama kadınlardan söz edip dururdu.İnsanı iğrendiren bir yanı vardı Harr'nin.Robert sohbeti desteklemedi ve Harry biraz daha oturup giti.Robert dolaba gidip Stella'yı dolaptan çıkardı.
"Kaltak,"dedi "beni aldatıyorsun demek!"
Stella cevap vermedi.Tüm serinkanlılığı ve ciddiyetiyle öylece duruyordu.Sert bir tokat attı Robert.Bob Wilkinson'ı boynuzlayıp bunu gizlemeyi başaracak kadın henüz doğmamıştı anasının karnından.Sıkı bir tokat daha attı.
"Kaltak! Çükünü kaldırabilsen dört yaşındaki çocuğu bile düzersin sen, değil mi?"
Bir tokat daha attı ve onu kendine çekip öptü.Defalarca öptü onu.Sonra ellerini elbisesinden içeri soktu.Çok biçimli bir vücudu vardı.Lisedeki
cebir öğretmenini anımsatıyordu Robert'e.Külot giymemişti Stella. "Orospu,"dedi Robert, "kim aldı donunu?"

Kamışnı Stella'nın önüne dayamıştı.Stella'nın yarığı yoktu.Ama korkunç arzulamıştı Robert.Bacaklarının arasına yerleştirdi kamışını.Kaygan ve dardı bacaklarının arası.Gidip gelmeye başladı.Bir an kendini aptal gibi hissediyor ama tutkusu ağır basınca istekle gidip geliyor, onu boynundan öpüyordu. Robert, Stella'yı ıslak bir bezle sildikten sonra dolaba, bir paltonun arkasına yerleştirdi, dolabın kapısını kapattı ve televizyonda yayınlanan Detroit Lions-L.A Rams maçının son çeyreğine yetişti. Giderek alışıyordu ilişkiye Robert.Stella için bazı şeyler satın aldı:külot,jartiyer, uzun şeffaf çorap ve bir halhal. Ona küpe de almış fakat aşkının kulakları olmadığını keşfedince hayli sarsılmıştı.Gür saçlarının altında kulakları yoktu.Küpeleri yapıştırıcı bantla bantladı yine de.Kulakları eksikti ama avantajları çoktu-yemeğe götürmek zorunda değildin;sıradan, partilere ve can sıkıcı filmlere götürmek zorunda değildin; sıradan kadına hitap eden bütün o dünyevi zırvalıklardan uzak kalabiyordun.tartışmalar vardı, tartışmalar hep vardır, bir mankenle bile. Fazla konuşan bir kadın değildi Stella ama bir keresinde ona, "kimse beni senin gibi sevmedi.O yaşlı yahudi berbat sevişiyordu.Sen bütün ruhunla sevişiyorsun Robert, "dediğinden emindi."

Avantajları vardı, evet.Daha önce birlikte olduğu kadınlar gibi değildi.Olur olmaz zamanlarda sevişme talebinde bulunmuyordu.Zamanı Robert seçiyordu.Adet görmüyordu ayrıca.Stella'yı yiyordu da Robert.Başından bir tutam saç kesip önüne yapıştırmıştı. İlişki başlangıç itibariyle cinseldi ama aşık olmaya başlamıştı.Robert, hissedebiliyordu bunu.Bir ruh doktoruna gitmeyi düşündü ama gitmemeye karar verdi.İlle de canlı birine aşık olunacak diye bir kural mı vardı?Zaten sürmüyordu o zaman.Türler arasındaki fark çok büyüktü, aşk olarak başlıyan duygu zamanla savaşa dönüşüyordu. Onunla yatağa uzanıp geçmiş sevgililerine dair bilgi edinecek olmaması da hatırı sayılır bir artıydı.Karl'ın aleti inanılmazdı:Louie olağanüstü dansederdi, aslında dansçı olmalıydı ama sigortacı olmuştu.Ve Marty gibi öpüşen biri daha olamazdı.Dilleri kenetlemek gibi bir hüneri vardı.Anlatır dururlardı. Çekilmez Stella yaşlı yahudiden bir kez söz etmişti gerçi.Ama sadece bir kez. Robert'in Stella ile birlikte olmaya başlamasından iki hafta sonra Brenda aradı.

"Evet, Brenda?"diye cevap verdi Robert.
"beni hiç aramadın Robert."
"Çok meşguldum Brenda.Bölge şefliğine terfi ettim, yeni bir düzen kurmaya çalışıyorum."
"Öyle mi?"
"Evet."
"Benden bir şeyler saklıyorsun Robert…"
"Ne demek saklıyorsun?"
"Sesinden anlıyorum.Bir şey var.Nedir Robert?başka birimi?"
"Tam olarak değil."
"Tam olarak değil de ne demek?"
"Allahaşkına, Brenda!"
"Nedir Robert?Söyle bana.Seni görmeye geliyorum Robert."
"Yok bir şey Brenda."
"Benden bir şey gizliyorsun orospu çocuğu!Bir dolap çeviriyorsun.Hemen çıkıyorum, birazdan oradayım."
Brenda telefonu kapattı ve Robert, Stella'yı kaldırıp dolaba soktu, dip köşeye.Paltoyu askılıktan çıkarıp Stella'nın üstüne attı.Sonra gidip oturdu
ve bekledi.
Brenda kapıyı hışımla açıp girdi içeri. "Pekala, nedir mesele?Dinliyorum."
"Söyledim ya,"dedi Robert, "yok bir şey sakin ol."
Şuh kadındı Brenda.Göğüsleri biraz sarkmıştı ama bacakları düzgün, kıç enfesti.Gözlerinde hep çılgın ve yitik bir bakış vardı.Silip atamamıştı Robert o bakışı.Bazen sevişme sonrasında geçici bir huzur gelirdi gözlerine ama çok sürmezdi.
"Beni öpmedin bile!"
Robert yerinden kalkıp Brenda'yı öptü.
"tanrım, buna da öpmek mi diyorsun sen?Nedir Robert?Anlat bana!"
"Yok bir şey diyorum sana, anlamıyormusun?"
Brenda çığlık attı.Pencereye gidip uzun bir çığlık attı.Bütün mahalle onu duymuş olmalıydı.Sonra sustu.
"Tanrım, Brenda, bir daha yapma bunu!Lütfen, Lütfen!"
"Yaparım!Yaparım!Anlat yoksa bağırırım!"
"Pekala," dedi Robert, "bekle."
Robert dolaba gitti, paltoyu Stella'nın üstünden aldı ve Stella'yı dolaptan çıkarttı.
"Nedir bu?"diye sordu Brenda, "nedir bu?"
"Bir manken."
"Manken mi?Ne demek bu?"
"Ona aşık oldum demek."
"Aman Allahım!Buna mı?Bu şeye mi?"
"Evet."
"Bununla yatağa da giriyorsundur sen.Onunla ilişkiye giriyorsun, öyle mi?"
"Evet."
"Tanrım…"

Brenda kokunç bir çığlık attı o anda.Orada öylece durup çığlığı bastı.Hiç sonu gelmeyecek sandı Robert.Derken mankenin üstüne atıldı ve tırmalayıp vurmaya başladı.Manken devrilip duvara çarptı.Brenda fırlayıp kapıdan çıktı, arabasına bindi, deli gibi gazladı, kaldırıma çarptı, toparladı ve gitmişti. Robert, Stella'nın yanına gitti.Başı kopmuş, koltuğun altına yuvarlanmıştı.Tebeşirimsi parçalar saçılmıştı etrafa.Kollarından biri sarkıyordu, kırılmıştı, iki tel görünüyordu.Robert koltuğa otrdu.Öylece oturdu bir süre.Sonra kalkıp banyoya gitti.Orada bir dakika durduktan sonra döndü.Koltuğun altındaki başı görebiliyordu holden.Hıçkırmaya başladı.Korkunçtu.Kesemiyordu. Annesini ve babasını nasıl gömdüğünü hatırladı ama bu farklıydı.Bu farklıydı. Holde öylece durmuş hıçkırıyor ve bekliyordu.Stella'nın gözleri açık, serinkanlı ve harikuladeydiler.Ona bakıyorlardı.

Charles Bukowski